Burdaki bakkal hakikaten acayip. Yazmiyim diyorum fakat öyle şeyler yapıyor ki... Başıma öyle işler açıyor ki... Konuşmayı çok seviyor. Lafa tutmak, zannedersem hayattaki en sevdiği şey. Ya sen bakkal bir insansın, bana mısır cipsimi verirsin, paramı alırsın, beni gönderirsin, budur.
Hiç kimseyi müşteri gibi görmek istemiyor. Bir arkadaş gibi. O kadar çok şey anlatıyor ki. Bir de güzel de anlatamıyor, odaklanamıyorsun. Çok yayıyor. Hele bir fıkra anlatması var, kahırbela. Çok anlatıyor. Anlatıyor da anlatıyor. Sen de elinde poşetle, onun o anlatacakları bitsin diye bekliyorsun. Çünkü, hani senin de bir büyüğün, terbiye ile yetişmek diye de bi'şiy var.
Yalnız en son... Nasıl anlatıcam bilemiyorum ama anlatmam lazım. Yine böyle çok anlatıyor tamam mı, şimdi insanlık hali, benim de o anda çok pis kakam var. Çok pis ama. Abi anlattıkça ben doluyorum, abi anlattıkça ben kıvranıyorum. Sessiz çığlık misali bir kıvranma ama bu. Baktım olacak gibi değil, abi dedim gidiyorum ben.
Benim dükkandan bir çıkışım, eve bir girişim, tuvalete kendimi atıp çok affedersiniz bir s.çışım var, "pantolonumu bile çıkarmadan". Pantolonumu çıkarmaya vakit kalmadı çünkü. Yalnız çok enteresandır, dünya üzerinde pantolonunu çıkarmadan tertemiz s.çabilen ilk insan olarak bence bir şilt (şilt ne lan? : Üzerine genellikle bir kurum ya da kuruluşun adı, imi kazılmış olan ve armağan olarak bir kimse ya da takıma verilen, kalkan biçiminde levha.) almayı hak ediyorum. Artık kim verecekse.
Bayaa yani pantolonumu çıkarmama hiç gerek kalmadan güzelce sıçmışım, sifonu da çektim, b.kumla bir daha onu hiç görmemek üzere vedalaştım. Sonra da nasıl oldu diye araştırdım. Bilimde öyle bi'şiy varmış. Yani sen silahı ateşliyosun, kurşun eğer ışık hızına ulaşırsa camı delmeden geçiyo. Oymuş yani, öyleymiş.
Yazı orjinali: FransizKafa.Com | Bizim bakkal