"Sevgili Anneciğim;
Bana göre, yarımadada pek çok şey yaşanmasına karşın, bugüne kadar üç çok önemli olay oldu...''
Çanakkale cenklarında işgalci güçlerin saflarında cenkan Lance adlı bir asker annesine Gelibolu'dan yazdığı mektubuna bu sözlerle başlıyor.
Osmanlı tarihinin Birinci Dünya Savaşı'ndaki en büyük zaferi olarak görülen savaş deniz ve kara çarpışmaları olmak üzere iki aşamadan oluşuyordu.
9 ay süren kara harekatında binlerce Osmanlı, İngiliz, Fransız, Hint ile Avustralya ve Yeni Zelanda askeri (Anzaklar) yaşamını kaybetti.
Lance kanlı çarpışmaları, özellikle de çıkarmayı anlatırken şöyle devam ediyor:
Lance imzalı mektup. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Yayınları'ndan 'Çanakkale Muharebeleri'nin Esirleri İfadeler ve Mektuplar')
''Birincisi, tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekatı. İnsanın bunun değerini, muhteşemliğini ve mucizeviliğini anlayabilmek için çıkarmanın gerçekleştirildiği noktayı kesinlikle görmesi gerekir. Normal olarak bu harekat çok iyi düşünülmüştü.
İkincisi ise, geçtiğimiz 11 Mayıs'ta binlerce Türk'ün bizim hatlarımıza yaptığı karşı taarruzdu. Karşılaştırdığımızda bizim kayıplarımız çok azdı, tüm hat boyunca yaklaşık 500 kişi. Çıkarma harekatından bu yana üzerimize böylesine çok sayıda geldikleri ilk ve tek andı.
Üçüncüsü ise 6. Takviye kuvvetimizin planladığı ve çok ağır kayıplar verdiği Tekçam taarruzuydu. Kim bilir bu harekata katılmadığım için çok şanslıyım. Tekçam'da derhal derhal en şiddetli muharebe yaşandı.
tanımış olduğum o denli çok dostumu kaybettim ki…
12 adaleım 1915, Gelibolu, Lance"
Birinci Dünya Savaşı'nın başındaki bu harekat, savaşın genel gidişi açısından eleştiri bir aşfakat olarak görülüyor ve Birinci Dünya Savaşı'nın akışını değiştirdiği kabul ediliyor.
Tarih kitaplarında, Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı muharebelerinden biri olarak biri olan Çanakkale cenklarında, Müttefik kuvvetleri başarı olsaydı, Rusya'daki insan deposunın silah ve malzemeyle donatılacağı, Rusya'da ihtilal ortamı oluşmayacağı, Almanya'nın müttefiki Osmanlı, erken saf dışı kalacağı için de savaşın daha çabuk biteceği görüşü yaygın şekilde dile getiriliyor.
SÜVEYŞ'TEN sonrasında
İngiltere'nin başını çektiği Müttefikler, Rusya'nın isteği üzerine Çanakkale'de cephe açılmasına karar vermişti. Bir takım kaynaklara göre bu düşünce çok daha önce düşünülmüştü. Ancak savaş başladığı sırada Osmanlı tarafsızlığını ilan ettiği için böyle bir harekat, Osmanlı'nın harpa girişini sağlayacağı için ertelenmişti.
1915 seneı başında Avrupa'daki mücadele, siper harplarına dönüşünce İngilizler, Balkanlar ve Çanakkale'de yeni cephelerin açılmasını düşünmeye başladı. Türklerin Şubat 1915'in ilk günlerinde Süveyş Kanalı'na yaptıkları taarruzları başarısızlıkla sonuçlanınca İngilizlere, Mısır'da bulunan kuvvetlerinin en azından bir bölümünın yeni açılacak Çanakkale Cephesi'nde kullanma olanağı doğdu.
plana göre, Çanakkale önce donanma ile geçilecek, donanma Marmara'ya ulaşınca arkadan kuvvet yetiştirilecek ve İstanbul işgal edilecekti.
19 ŞUBAT'TAN 18 MART'A
Deniz savaşı tasarıı gereği, Müttefik Donanması'na bağlı gemiler, 19 Şubat'ta Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale, Orhaniye bölgelerini saatlerce ateş altına aldı. Sadece Osmanlı kuvvetlerinin bölgedeki bataryalarının tamamı susturulamayınca istenilen sonuç elde edilemedi. Ertesi gün yine saldırı planlanıyordu, hava koşulları buna müsaade vermedi.
25 Şubat'ta ikinci bombardıman yapıldı.
7 saat süren saldırı sonrası o bölgedeki Methal Grubu olarak adlandırılan Türk bataryaları tamamen susturuldu.
Müttefiklerin büyük taarruzu ise 18 Mart sabahı gemilerinin boğüye girerek bombalarını karaya atmasıyla başladı. Boğazın o bölümündeki Türk bataryaları da karşılık verdi.
Türk bataryalarının karşı atışlarında ilk isabeti Gaulois aldı ve battı. Peşinden Fransız gemisi Suffren büyük yara aldı. Akşama kadar süren harpta bunları Bauvet, İrresistable, Ocean izledi.
Saat 19.00'u gösterirken Müttefik donanmasının, boğazı terk etmiş olduğu görüldü. Böylece Çanakkale Savaşı'nın deniz çarpışmaları Osmanlı'nın zaferiyle sonuçlandı.
KARA HAREKATI BAŞLIYOR
18 Mart'ta geri çekilen Müttefik kuvvetleri bu kere karaya asker çıkararak bölgeyi zapt etmeye karar verdi.
esas çıkarma bölgesi olarak Seddülbahir seçildi. İngiliz ve Fransız tümenleri buraya çıkarılırken ikinci çıkarma bölgesi Arı Burnu da Anzak kolordusuna ayrıldı.
Osmanlı ordusunun müdafa tasarıı ise kıyıda gözetleme için yeterli asker bırakmak, ihtiyattaki kuvvetlerin taarruzlarıyla da karaya çıkan Müttefik kuvvetlerini denize sürmekti.
Çıkarma, 25 Nisan şafağında başladı. Bundan sonraki gün ve aylarda oldukça kanlı çarpışmaların yaşandığı cephede mücadele kısa sürede siper savaşlarına döndü. Kimi noktalarda siperlerde her iki kuvvetin askerleri zorlanmadan birbirleriyle söyleşi edecek kadar yakındı.
'Yoldan bir an önce çekilmelisin'
Gelibolu'da cephede sabah kahvaltısındaki askerler (Kaynak: Başbakanlık basın yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından tıpkı basımı yapılan, Osmanlı Devleti'nce yayımlanan Harb Mecmuası, sayı 1, 1915)
Genelkurmay Yayınları arasından çıkan "Çanakkale Muharebelerinin Esirleri/İfadeler ve Mektuplar" isminde eserde "B. Jamie" adlı asker, 13 Ekim 1915'te Anzak koyunda "Sevgili Eric" diye başladığı mektubunda savaşı şöyle anlatıyordu:
"Senin sık sık cenkta olmanın daha doğrusu muharebede bulunmanın nasıl bir şey bulunduğunu merak ettiğini düşünüyorum. Gerçeği söylemek gerekirse Avustralya'da evde olmaya hiç benzemiyor. Pat pat pat diye her yerde makineliler çalışıyor, büyük top mermileri havayı acı, ince ve korkunç bir çığlık atarak yarıyor, büyük bir gürültü ile yere iniyor, toprağı parçalayıp kocaman çukurlar açıyor.
Siperdeki Türklerle aramızdaki mesafe bazı yerlerde 18 metre kadar. Onlar da bizimle aynı şeyleri yapıyorlar. Bütün gün bizler onlara onlar da bizlere bakıyor. Bazı özel günlerde onlar bizim vadideki siperlerimize her çapta top mermileri atarak hatları bozmayı ve mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlıyorlar. 'Jack Johnson' isimını verdiğimiz büyük toplar 8-10 inç şeklinde çeşitli çaplarda. Mermilerinin havada gidişlerini duyabiliyor, bir sığınağa veya bir tünele girip patladıktan ve şarapnel parçaları yarımada üzerinde uçuşup dağıldıktan ve düşmesinden sonrasında yeniden açığa çıkıyor ve kalmış olduğumız yerden devam ediyoruz.
Bir de '15'lik' isimını verdiğimiz küçük kardeşleri var, bu tarz şeylerin çapı ise 75 milimetre. Bunlar hemen hemen tüfek mermileri gibi peş peşe geliyorlar, bunlar yağmaya adım atar başlamaz yoldan bir an önce çekilmelisin."
TÜRK TARAFINDAN MEKTUP
Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı.
Bugüne Erişan Türk askerlerinin mektuplarında bu hisler savaşın ilerleyen aşamalarında da yoğunluğunu koruyordu.
milli müdafa Bakanlığı tarafınca yayınlanan ve baskısı tükenen "Cepheden Mektuplar" adlı kitapta, 24 Temmuz 1915'te bir bölük komutanın 4 askeriyle alakalı yazdığı mektupta bu net olarak görülüyor:
Osmanlı askerinin mektubu (Kaynak: ulusal müdafa Bakanlığı'nın yayımladığı 'Cepheden Mektuplar' kitabı.)
"Sabah güneşin doğmasıyla beraber yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler'i takviyeye gidiyorduk.
İlderesi, düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek birazcık tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye engel olan her şeye bir ilgi bakışla fırlayarak ileri atıldılar.
Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış, dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine derhal dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı.
Bu dört askerin cesareti ve fedakarlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler'de bulunan tabanca dostlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi.
'Bir yıldır kullandığım tabancaımla hunhar düşanlam bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Hiç olmazsa benim intikamımı siz alın' diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı."
Türk asker mektuplarının çoğunluğu, babası da Çanakkale'de çarpışan Necati İnceoğlu'nun 2001 senesinde Remzi Kitabevi'nden çıkan "Siper Mektupları" isimli kitabında aktardığına göre, genel olarak içe dönük, dış dünyayla şehirişkileri sınırlı, ebeveyne saygıyla başlayıp, ülke için özveride bulunmanın mutluluğunu belirten, arkadaş ve akrabalara selamla sonlanmış mektuplardı.
'Bir haftadır ölüleri gömüyorlar'
Müttefik kuvvetleri, aylar geçmesine rağmen Çanakkale'de çıkarma meydana getirilen bölgelerden çok fazla ilerleyemeyince çekilme gündeme geldi.
7 Aralık 1915'te Suvla ve Anzak bölgelerinin tahliyesi kararlaştırıldı.
Savaşın uzaması ve binlerce cana mal olması, askerler içinde da yılgınlığa sebep oluyordu. 4. Müfreze 6. Bölük'ten mektubun sonuna isimını yazmayan bir asker, 15 adaleım 1915 tarihindeki mektubunda şöyle diyor:
"Sevgili Babacığım;
Bir süreden beri Limni'deki hastanedeydim. Ateş hattına yeni döndüm. Dizanteri yüzünden çok zor günler geçirdim. Şimdi daha iyiyim.Savaşın bitmesini isterim. Artık canıma yetti. 1. Tugayın Tekçam mevkiine yaptığı taarruzu okumuşsundur. Ben de o taarruzda yer aldım. Daha fazlasını görmek istemiyorum. Türk siperlerine ulaşmış olduğumızda her şeyin ve hepsinin deniz topçu atışıyla paramparça edildiğini, Türklerin orada burada üçerli dörderli üst üste yığıldığını gördüm. Burada bir Connaught Taburu var. Bir haftadır ölüleri gömüyorlar."
Çekilme 12 Aralık'ta başladı. Bir haftada Anafartalar ve Arı Burnu tamamiyle boşaltıldı; bir ay sonra da İngiliz birliğinın Seddülbahir'den ayrılmasıyla Türkler savaşın galibi oldu.
TÜRKLERİN KAYIPLARI
Gelibolu harp sahasında: Taarruzdan öncelikle ihtiyat kıtalarının istirahati Gelibolu'da siperdeki Osmanlı askerleri. (Kaynak: Başbakanlık medya gösterim Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafınca tıpkı basımı yapılan, Osmanlı Devleti'nce yayımlanan Harb Mecmuası, sayı 1, 1915)
Birçok kaynakta Çanakkale'de özellikle Türk kayıplarına ilişkin çelişkili rakamlar veriliyor.
Osmanlı Genelkurmayı'nın genel kabul gören verilerine göre ise Türklerin kayıpları 55 bin ölü, 100 bin yaralı, 10 bin yitik, 21 bin hastalıktan ölüm, 64 bin hasta olmak üzere 250 bin birey olarak gösteriliyor.
İngiliz ve Fransızlar, savaşın başından sonuna kadar Çanakkale'ye 489 bin asker gönderdi.
İngilizlerin 43 bin ölü ve haber alınamayan, 72 bin yaralı, 90 bin hasta olmak üzere 205 bin kaybına Fransızların 47 bin kişilik kaybı da eklenince Müttefiklerin yitik sayısı da 252 bin kişiye Ulaşmıştı.
Kaynak: Bir savaş, dört mektup: Çanakkale