Günübirlik bir iş için Mersin'e gittim haftaiçinde. Soğuğun tüm yurtta en ağır koşullarda hissedildiği günlerde yani...
Dönüş için otogardaki bilet satış ofisinde beklemeye koyuldum. Derken yirmili yaşlarda biri çıkageldi. İki el valiziyle oldukça yorgun ve üşümüş olduğu belliydi. Ofisin çalışanlarından birinin babası Suriye kökenli Türkmenler'den imiş ve çok iyi Arapça konuşabiliyordu. Kimi zaman onun Arapça-Türkçe çevirisi, kimi zaman yarı Türkçe, yarı vücut diliyle, öyle böyle iletişim kurulabiliyordu bu yeni gelen yolcuyla.
İdlip çevresinde ana babasını bırakıp savaştan kaçan Arap genç, daha önce Nazilli'ye gelmiş. Biyometrik bilgileri alınmış, bir tür kimlik/belge verilmiş. Sonra dönmüş İdlip yakınlarındaki köyüne. Dönüş yolunda, verilen kimlik/belge yırtılmış. Malum, otoriter güç anlarsa öldürülme olasılığı çok yüksek. Sonrasındaysa tekrar Nazilli'deki diğer aile üyelerinin yanına gitmeye yola koyulmuş.
Dıştan bakınca da görülen yazlık ve ince çorap üstüne spor ayakkabı ile çıkılan şiddetli kıştaki yolculuk... Sınırda bir tür akarsuyu geçmek zorunda kalmış, Hatay'da. İki valizinden (büyük spor çantaları) birini açtı ve kot pantolonunu gösterdi ofisteki Arapça konuşan personele. Çantaların içi de, dışları gibiydi, tamamen çamur.
Telefon şarjım bitince ofis çalışanlarından rica ettim. Onlar çekmecelere bakarken Arap genç elindeki poşetten kablo çıkartıp uzattı. Bir saate yakın kullandım. O sırada boşa çıkan başka bir şarj aletini de bu genç aldı. Anladım ki, aynı sıkıntıyı yaşamasına karşın kıyak geçmişti. Uzunca bir yolculuk sonrası Konya'ya ulaştık. Yarım saat kadar otogarda durduk. Sigara içerken karşılaştım. Bir elinde meyve suyu, diğerinde çikolata. Uzattı. El-dil uyumuyla teşekkür etsem de, bir an elini boşaltmak istediğini düşünerek aldım. Cebinden aynı çikolatadan çıkartıp açtı ve yemeye başladı. Öylece kaldım. Uzunca bir ısrar sonrası tekrar cebine koymayı başardım.
Mümkün mertebe sohbet: Acı kesindi ve her egemen gücün öldürmeye istekli olduğu anlaşılıyordu. Hep saldırı görmüş. Farklı saldırganlar: Son saldırıyı rejim güçleri gerçekleştirmiş ve çöken binada elli civarı tanıdığı varmış, çoğu akrabası. Türkiye'ye ve insanımıza ise müteşekkir. Tüm o koşulları tadıp deneyim eden birisinin iki ayrı güzellik yapması hem memnun etmişti, hem de mahcup. Anca kaçakçılar hakkında uyarıda bulunabildim, Ege Denizi'nde sönen umutlarla ilgili. Ayrıca kaymakamlıklar ve Kızılay'dan da...
İktidar, ana muhalefet, muhalefet, Türkiye, Suriye, o ya da bu; hiç önemli değil. Çıkar sahipleri veya çıkar uman gruplar toplumca göz ardı edildiği sürece; insan, hep insan. Dil, ırk, din, mezhep, kültür ayrı bile olsa; ki hepsi ayrı da değil, uzlaşı, hoşgörü, iyilik ve yardımseverlik muhakkak galip... İdlip'ten Nazilli'ye zorunlu olarak kalkışılan bu yolun ufak bir kısmında tanıdığım gençten edindiğim en iyi ders oldu bu, uzatılan eli geri çevirmek yakışmaz kimseye...
Kaynak: Bir Yol Hikayesi, Nette Bugün