Türkiye yepyeni bir fantastik roman yazarı ile tanışıyor. Kayıp Diyar serisinin ilk kitabı “Doğunun Yedi Muhafızı” ile okurlarının karşısına çıkan Faruk Kanber henüz sadece 16 yaşında. 14 yaşındayken yazmaya başladığı kitabı, 15 yaşında bitirdiği kitabının tam 488 sayfa.
Kitapla ilgili ilk çıkan haberlerde doğal olarak Faruk Kanber’in 15 gibi çok genç bir yaşta böylesine kapsamlı bir roman kaleme almış olması konu edildi. Ancak, özellikle fantastik edebiyat çevreleri kitabı daha yetkin bir şekilde inceleyecek ve eleştireceklerdir. Şunu söyleyebiliriz ki, Kanber’in üçlemenin ilk kitabı olan Doğunun Yedi Muhafızı, şimdiden yerli fantastik edebiyat dünyasında ses getirdi. Burada iki cümle ile yerli fantastik edebiyat dünyasına da değinmek gerek: Sanıldığının aksine, küçük bir azınlık, underground bir marjinal grup olma aşamasını çoktan aşmış, örgütlenmiş ve etkinlikleriyle kendilerine kamusal alanda hızla yer kapan bir oluşum var. Fantastik okurları, on yıl öncesine göre, daha fazla yerli yazarların fantastik öykü ve romanlarını raflarda görebiliyor.
Faruk Kanber’in kitabına gelecek olursak: Dil ve anlatım açısından; yer ve kişi isimlerinin bize yabancılığı dışında, sade bir dil kullanılmış. Episodik anlatım tekniğini kullanan yazar, birbirine paralel olarak akan öyküleri, karakterlerini farklı bölümlerde, kısa cümleler ve paragraflarla anlatarak okurunu uzun, derin analiz ve betimlemelerden uzak tutmuş. Akıcı bir anlatımı olan Kayıp Diyar serisinin bu ilk kitabı, okuru kısa zamanda içine çekip, yüzlerce karakter ve birbirinden farklı farklı dünyalar arasında sihirli bir yolculuğa çıkarmayı başarıyor.
Konu fantastik olunca kurgulanan dünyanın bütünselliği en çok merak odulan nokta: Kayıp Diyar Ehernal, tıpkı Orta Dünya gibi, çeşitli ırkların, dillerin, kültürlerin ve hikayelerin (efsanelerin) yer aldığı, hayali bir dünya. Bütün öykülerin, tarihin, mitlerin ve efsanelerin öbeğinde ise insan ırkı var. Diğer bütün ırklar ya insan krallığının müttefiki veya düşmanı olarak kurgulanmış. Bir çeşit yeni bir evren tasavvuru kurgulanmış ve bu evrenin merkezine insan ırkı, zaafları ve üstünlükleriyle yerleştirilmiş. İnsanlar, Relenler, Duklar, Drangoslar ve Barbarlar Kayıp Diyar’daki ırklar. Ayrıca bilgeler, arifler, büyücüler, çeşit çeşit yaratıklar, simyacılar, kara büyüler vs. De bu fantastik dünyanın olmazsa olmazları.
Serinin ilk kitabı olan Doğunun Yedi Muhafızı, Fuanduka isimli insan krallığının sarayında açılıyor. Önce Sanno isimli kral naibini tanıyoruz. Bir diğer önemli karakter ise Berra. Berra, çok üzün yıllar yaşayan, bilgelerden biri. Yukarıda sıraladığımız ırklar, yüzyıllar önce kötülükle yapılan savaştan sonra aralarında sarsılmaz bir ittifak kurmuş, and içmişlerdir. Karanlığa, kara büyüye ve kötülüğe karşı savaşta sonsuza kadar birbirlerine destek olacaklardır. Ortak bir lisan konuşan bu ırkların ayrıca kendilerine has dilleri, şehirleri ve kültürleri var. Drangoslar, Kızıl Dağlar’ın yüksek tepelerinde taştan inşa ettikleri ve erişilmesi çok güç mağaralarda yaşıyorlar. İnsanlardan kat kat iri gövdelerinin yanısıra, kanatları var ve savaşta boğazlarından ateş çıkarabiliyorlar. Duklar ise, madenlerde yaşayan cüce bir ırk lakin çok çalışkan ve savaşçılar. Relenler ise uzun ömürlü, hızlı ve bilge bir ırk.
Fantastiğin olmazsa olmazı olan, gerçek üstü varlıklar, olaylar, büyüler vs. De Doğunun Yedi Muhafızı’nda mevcut. Ancak, büyü ve büyücülük türü çözümü kolaylaştıran, düğümü birden bire çözüveren olağanüstülüklere pek yer verilmemiş öykünün akışı içerisinde. Özellikle Berra karakterinin temsil ettiği arif, bilge karakter ve bilgeler heyeti, daha çok bilgi ve hikmete dayalı bir hayat görüşü ve güç sembolu olarak asa veya kudretli taş, hayat ağacı gibi şeyleri kullanıyorlar.
Kitabın başından sonuna kadar her yere sinen kötü ve kötülük ise Ahnar’da simgeleştirilmiş. Ahnar da Berra gibi bir bilge kişilik aslında. Aynı yerde eğitim almışlar, birlikte büyümüşler lakin o hırs ve aç gözlülüğünün kurbanı olarak gücün karanlık yanını tercih etmiş. Ahnar’ıkitap boyunca her yerde hissediyoruz lakin hiç karşılaşmıyoruz. Ahnar, yüzyıllar önceki savaşı kaybettikten sonra uzak bir diyara çekilmiş ama sinsi planlarından asla vazgeçmemiştir. Yıllar boyu geliştirdiği yeni teknikler, bilgiler ve kurduğu casus teşkilatı sayesinde Kayıp Diyar’ı yakından takip etmiş ve insan ırkını bir kez daha emri altına almak için gün saymaktadır. Fuanduka Krallığı’ndaki olağanüstü toplantıyla başlayan hikayeden itibaren, adım adım, karanlık ve kötülüğük öykünün her yanına siniyor ve her bölümde Ahnar ve hain işbirlikçileri adım adım karanlığı Fuanduka’ya doğru ilerliyor. Buna karşın Berra’nın bilgeliği ve her ırkın temsilcilerinden oluşan yedi kişilik ekip, Ahnar’ı sonsuza kadar yok edecek bir çözüm için uzun yollar ve maceralar katediyorlar.
Kitapta yüzden fazla karakter yer alıyor. Irklar ve coğrafyaları ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiş. İttifak arasında baş gösteren ayrılık tohumları, çatışma kadar, bu yedili arasında da zaman zaman gerilimler yaşanıyor. Yer yer duygusal yakınlaşmalar, aşk filizlenmeleri de öykünün dramatik kurgusunu renklendiriyor. Ayrıca olmazsa olmaz savaş ve aksiyon sahneleri ise oldukça canlı bir şekilde resmedilmiş.
Seri olarak kurgulandığı için büyük hikayenin sonunu elbette öğrenemiyoruz ilk kitapta. Ama daha ilk şoku atlatır atlatmaz, ikicni ve üçüncü kitapta bu savaşın sonunun nereye varacağını merak eetmeden duramıyoruz.
Geneli itibariyle, fantastik dünyasının yeni bir kalem kazandığını, bir ilk kitapla vasatın oldukça üstünde kendine bir yer edindiğini söyleyebileceğimiz Doğunun Yedi Muhafızı için elbette eleştiriler de var: Kitabın genel atmosferi üzerinde Tolkien’ın Orta Dünyası’nın etkisi çok belirgin bir şekilde hissediliyor. Berra-Gandalf, Relenler-Elfler, Duklar-Cüceler, Barbarlar-Orglar birbirine çok benzeyen ırklar. Ayrıca Saruman’ın ihaneti ile Ulu Noyan’ın ikilemi de birbirini çağrıştırıyor. İlk kitap için bu gözardı edilebilecek bir durum ancak, dikkat edilmesi de gereken bir durum. Tolkien’in Kelt kültürüne ait öğelerden ve dillerden beslendiğini dikkate alırsak, Faruk Kanber’in de kendi kültürel kodları, mitolojisi ve dillerinden de beslenerek daha özgün, kendine ait dünyayı kurması gerektiğini ve potansiyel olarak bunun ipuçlarını da görebildiğimizi söyleyebilirim..
Kaynak