İsrail devletinin yaptıkları kesinlikle kabul edilemez, buna katılıyorum. Masum insanların iktidai amaçlar ve hırslar uğruna ölmesinden daha acınası hiçbir şey yoktur. Elbette "zulmün" dışında olaya politik bakacak olursak, tarihten ele alalım;
1948 İngiliz manda rejiminin Filistin'den çekilmesinden sonra İsrail devleti resmi olarak kuruldu ve sınırlarını duyurdu. Yayınladığı sınırlar, Filistin yahut çevre hiçbir bölgeyi kapsamamakta ve sınır ihlali yapmamaktaydı. Bir sonraki kısmı Wkipedia (Arşiv) örneğinden devam edelim:
15 mayıs 1948 tarihinde, Arap Birliği sekreterinin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine gönderdiği bir telgrafta; Arap ülkelerinin, Filistin’de barışın, güvenliğin, hukuk ve düzenin tekrar kazanılması için, kendilerini müdahale için zorunlu hissettiklerini belirtti. Aynı mesajda, Arap hükümetlerinin, Londra Konferansında ve Birleşmiş Milletler’de de belirttikleri gibi, çözümü, demokratik prensiplere dayanarak kurulmuş Filistin Birleşik Devletleri olarak gördüklerini belirtti. İsrail Devleti’nin kuruluşunun ilan edilmesinden birkaç saat sonra Arap Birliği İsrail'e savaş açtı. Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri üç yönden saldırıya geçerek önemli ilerlemeler kaydettiler.
Ancak İsrail'in planlı savunması üzerine savaş Araplar aleyhine dönüştü.
İsrail savaş sonunda 1947'de taksim planı ile elde ettiği %56’lık Filistin toprağını % 78’e çıkardı. Manda yönetiminden kalan alanlar Ürdün’ü, günümüzdeki Batı Şeria’yı (Ürdün kontrolünde) ve Gazze Şeridi’ni (Mısır kontrolünde) içerdi. Filistin Araplar, kendi topraklarını, sonra dönebileceklerine dair aldıkları sözlere dayanarak, İsrail güçleri ve Yahudi silahlı kuvvetlerinin saldırılarından dolayı terk edip “Filistinli mülteciler” oldu [1]. 700,000 Filistinli [2],, evlerini terk etmek zorunda kalarak komşu ülkelere veya Arapların yoğun olduğu bölgelere sığındılar.
1956 Süveyş Krizi:
Saldırılar, Mısır Başkanı Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveyş Kanalı’nı kamulaştırma istediğinden, İngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçekleşti [12]. Süveyş Kanalı’nın kamulaştırılması en keskin neden oldu. Saldırıların ana amacı Nasır’ı yönetimden almak ve kanal üzerindeki batı kontrolünü tekrar kazanmaktı[13].
Altı Gün Savaşı
1956 krizi sonrasında bölgede sürdürülmesi mümkün olmayan bir denge oluştu. Bu dönemde hiçbir Arap ülkesi İsrail'i diplomatik olarak tanımamıştı. Suriye ise Sovyet Bloğu'ndan aldığı destekle 1960'ların başında İsrail'e karşı gerilla saldırılarına destek veriyordu.[8]
Takiben savaşlar ise:
- 1973 Yom Kippur Savaşı
- Lübnan İç Savaşı
- İlk İntifada
- İkinci İntifada
- 2006 İsrail-Lübnan Savaşı
- Gazze Savaşı
- Gazze Şeridi hava saldırıları
- 2014 Gazze Savaşı
Şeklinde devam ediyor. Şimdi genel hatları itibariyle tabloyu detaylıca incelersek videoda bahsettiklerinize de "katılarak", son derece aptal/öyle görünen bir arap yönetimiyle karşı karşıyayız. Savaş ve kışkırtmalar için gerekli zemini hazırlayan bir Arap yönetimi mevcut. İşin ilginç yanı ise İsrail'i tanımayan ve karşı saldırılar gerçekleştiren çoğunlukla Araplar olmuş. Ancak ne hikmetse her savaşın neticesinde İsrail daha da güçlenmiş. :)
"
Topraklarımızı geri alacağız" vaadiyle arap devletleri sadece günümüzde değil, geçmişte Osmanlı İmparatorluğu zamanlarında bile pek çok ittifakın içinde yer almış ancak topraklarını geri alamadığı gibi maşa olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Hani bir söz vardır: Filler tepişir, çimenler ezilir. Ne yazık ki siyasetle bir ilgisi olmayan, sadece yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar zarar görüyor her siyasi adımdan.