Sen her gece uyurken, bilinçdışı zihnin ile canlı ve derin sohbetler ediyorsun. Sana bir geçit töreni, imgelerden ve fikirlerden oluşan renkli bir alay sunuluyor. Ne kadar tuhaf veya ne kadar harikulade görünürse görünsünler bunlar karşısında hayretten donakalıyorsun. Onları sorgulamadan kabul ediyor ve onlarla o kadar meşgul oluyorsun ki, kendini unutuyorsun.
Genelde, sana böyle anlarda erişmeye çalışırım. Senin rüyalarının içine sızmak ve onlarda etkili bir rol oynamak benim için nispeten kolaydır. Sorun, uyandığın anda bunları tamamen unutma eğiliminde olman. Hatırlasan bile ancak ufak parçaları aklında kalıyor. Bunları bile bir kenara bırakıyor veya inanılır bulmuyorsun.
Rüyalarının seni etkileyebilmeleri için onları gerçekten unutulmaz yapmam lazım ama bunu yapmayı hiç istemiyorum çünkü bu genelde senin içsel sabotajcın, yani korkun, kuşkun ve endişen tarafından kullanılan bir hiledir. Uyuduğun sırada o da seni ziyaret etmeyi sever ve güçlü gece vizyonları yaratma sanatında pek ustadır. En kötü durum senaryolarından oluşan sahneleri paranoyanın hakiki manzarası içine dokuyarak seni korkutup aptala çevirir.
Onun yarısı kadar şansım olsa, ben de unutulmaz bir tablo çizip resmedebilirim. Coşkulu ilhamlarla dolu bir rüya oluşturabilirim, içindeki sinema perdesini umut ve mutlulukla ilgili görüntülerle doldurabilirim. Uyandığında, sanki uyurken seni bir melek ziyaret etmiş gibi hissetmeni sağlayabilirim ve işin doğrusu, öyle de olur! Ama bunu ancak sen psişik savunma mekanizmandan ufacık bir açıklık bıraktığın takdirde yapabilirim.
Eğer bir gücenikliğe sımsıkı yapışmışsan ya da bir endişe yüzünden derin bir sıkıntı içindeysen, sana sen uyuyorken bile erişebilmem inanılmaz derecede güçleşir. Kara rüyaları dokuyan hep benden önce oraya varacak ve sırıtarak dans eden iskelet kuklalarının iplerini çekiştiren manyak bir kuklacı gibi bu tür kaygılanma sebeplerini büküp çarpıtacaktır.
Sana rüyalarında seslenmemi istiyorsan, beni rüyalarına davet etmen gerekir. Çok değil, yatmadan önce, gece boyunca sana küçük bir ilhamın ulaşması için kısa bir istekte bulunman yeterli. Bunu istemeye devam et ve sana o gece ulaşamasam bile, uyurken gülümsemen için sana er ya da geç bir sebep vereceğim.
Böyle bir davet olmayınca, seni gün içinde ziyaret etmenin bir yolunu bulmam gerekir. Seninle temasa geçmenin en sevdiğim yolu yine senin bilinçaltın aracılığıyladır. Sana bir “iç ses” olarak seslenebildiğim ve senin bunu işitip saygı gösterdiğin zamanları severim en çok. Sorun şu ki, bu her zaman işe yaramaz.
Her şeyden önce, ses yüksekliği ile ilgili bir sorun vardır. Ben avazım çıktığı kadar bağırdığımda sen bunu esen meltemin hafifçe hışırdaması gibi işitirsin. Ve en incesinden sinyallere uyumlanmakta iyi olsan bile, senin içsel frekansında yayın yapma ihtiyacımın sebep olduğu bir başka sorun vardır, iletecekleri acil mesajları olan bir grup başka sesin oluşturduğu kuyruğa girip beklemem gerekir. Günün —veya ayın— hangi zamanı olduğuna bağlı olarak, bunların sayısı çok olabilir.
Çalar saatin seni derin uykundan kaldırırken kulaklarına hücum ettiği andan başlayarak onlar duyabildiğin her şeyi sana anlatmaya çalışırlar. Her bir garip, şüpheli sesi, işitilebilir her bir yeni bilgiyi ortaya çıktıkları anda sana rapor edip bunu derhal değerlendirmeni talep edeceklerdir. Tabi eğer radyoyu veya televizyonu açmamışsan, en azından bunu yapacaklardır. Açmışsan davula her vuruluşunu, gitarın her tıngırtısını veya kemanın her inlemesini; haber spikerinin sesindeki her nüansı; haberler ve hava durumunun her ayrıntısını sana aktarıyor olacaklardır. Bunların hepsinin üstünden bir kelimeyi aşırıp geçirmek zordur ama bu, üstesinden gelmem gereken tek engel değildir kesinlikle.
Bu arada gözlerin tam bir enformasyon okyanusunu içeri almaktadır. Gece boyu dinlendikten sonra biraz bulanık görüyor olsalar bile rengi, dokuyu ve ışık kalitesini işlemektedirler. Seti gazeteni açınca, ona odaklanmaya başladıklarında seninle konuşmam imkansız hale gelir. Aklın aniden tüm dünya üstünde hızla döllenmeye başlar. Hiç tanışmadığın insanlar, onayladığın veya onaylamadığın politikacılar, ilgi duyduğun ünlüler ve hakkında daha çok şey öğrenmek istediğin durumlar hakkında düşünüyorsundur. Reklamlara bir bakış atıp resimlere bakıyorsun ve duygularını harekete geçiren o günün hikayelerini inceliyor… ve tüm bu esnada bunlar hakkında ışık hızıyla fikirler oluşturuyorsun.
Dokunma, tat ve koku alma duyuların da bu dikkat dağıtıcı taşkına ekleneceklerdir. Beş duyunun elçileri bütün gün boyunca hiç durmaksızın ve yorulmaksızın benliğinin tam ortasında, senin tüm dikkatini kendilerine çekme yarışında öne geçmek için koşturacaklardır. Ve senin gün be gün fiziksel mevcudiyetinde midenin gurultusu öyle yüksek ve baskın bir sestir ki asla duymazdan gelemezsin!
Başkumandanlık yapmak için doğmuş biri gibi, sen bu sürekli talimat ve enformasyon bombardımanı altında çaba bar camadan yürürsün. Gerçi bunların hepsi enerjinin, fark edebildiğinden daha çoğunu emmektedir ve bu da şu anlama gelir: Sana bir işaret veya sinyal göndermek istersem gerçekten etkileyici bir şey oluşturmak zorundayımdır. Ya seni şaşkınlıktan donakaldıracak türden beklenmedik bir olay oluşturmaya gerek duyacağım ya da dikkatini çekmek için kuyruğa girmiş tüm o seslere katılacağım.
Anlıyorsun ya, senin içsel dünyanda hayalet gibi pek çok varlık yaşamaktadır.
Kendini, tahtında oturan büyük bir hükümdar gibi hayal et. Şurada organizasyon ve planlama departmanının başı günlükler, takvimler ve yapılacak işler listelerini sana doğru sallayıp durmakta, işte sosyal işler sekreterin, sana sürekli olarak bu dünyada en çok değer verdiğin ve gerçekten hürmet etmen gereken bağlılıklarını hatırlatmakta. Şurada, mali danışmanın hesapların son haline bakman ve bunlara göre önemli kararlar vermen için seni sıkıştırmakta. Adalet bakanını da unutmamalıyız.
Bu çok önemli şahsiyet, senin dünyanda her şeyin doğru ve dürüst olmasını sağlamak istemez bir türlü. Toplumsal düzen departmanının başı ise seni, nüfusun genelindeki her türden insana verilecek uygun cezalar ve ödüller hakkında tartışmalara çekmeye kesin kararlı.
Fikirlerin ve bazen önyargıların da kendi kişiliğinin bu yönüyle yaptığın günlük konuşmalar sırasında biçimlenmektedir. Fazlasıyla sık veya fazlasıyla sert yargılayıp yargılamadığını yargılamak bana düşmez. Gerçi, elimde olmaksızın fark ediyorum da bazen yalnızca başkalarını çok çabuk “suçlu” ilan etmekle kalmayıp kendi suçluluk duyguna da gereksiz yere uzun süre kendini kaptırma eğilimindesin.

Kaynak; http://psisik.org/koruyucu-meleginiz-isaretler-ve-sinyaller

Esas Kaynak; Koruyucu Meleğiniz Konuşuyor – Jonathan Cainer