Yukarıda bahsetmiştim, benim dostum usûl meselelerinde biraz fazlaca hassastır. Açmış telefonu ünlü mimarımıza, bakalım telefon konuşmasında neler öğrenmiş:
- O sanat tarihçisi mimar çok özel bir insan ve adı geçince durakladım. Zira her ne kadar sunuluş şekli popülizm koksa da bir açık kapı bırakmak her zaman iyidir. Benzeri bir şehir efsânesinde Leonardo Da Vinci'nin vakti zamanında bir lokanta açtığına dair bir iddia duyunca afallamıştım. Sonra konuşmacı birkaç İtalyanca belge, çizimler, hattâ fiyat listesi gösterince iş değişti. İddianın sahibi önemli bir tarihçi, İspanyolca, İtalyanca biliyor. Hâsılı, Mimar Sinan'ın mektubu konusu beni huzursuz ettiği için, dayanamadım, adı geçen sanat tarihçisi ve mimarın telefonunu bulup kendisi ile görüştüm! Çok nazik bir beydi ve bana olayı anlattı. 1970'li yıllarda [Hani 90'lı yıllardaydı?] Mersin'de bir restorasyon işinde çalışırken bir ustasından duymuş bu rivâyeti. Bu ustanın babası da İstanbul'da Süleymaniye [Hani Şehzâdebaşı, daha doğrusu Şehzâde Camii idi?] restorasyonunda çalışmış ve o tarihlerde rahmetli olmuş bir ustaymış. Kendisinin Mimar Sinan'a büyük hayranlığı varmış ve her yıl onun ruhu için hatim indirirmiş. Babasına neden her yıl Mimar Sinan'ın ruhu için hatim indirdiğini sorunca babası ona bu olayı anlatmış. Bir kemerin kilit taşında bir not bulduğunu...
Mimar bey hadiseyi duyunca heyecanlanmış ve biraz araştırmak istemiş. 'Mektubu bulsaydım elbette bunu yayınlayacaktım' dedi bana, ne var ki işin gerisi gelmemiş [Yani ortada böyle bir mektup da yok!]. Mimar da bunu bir çocuk oyunu şeklinde kaleme alarak çocuklara sorumluluk duygusu aşılamak için güzel bir örnek olacağını düşünmüş. Proje çok ilgi çekmiş ve TRT 3'te 1970'li ya da 80'li yıllarda bir belgeselde bu konu işlenmiş. Mimar bey dedi ki: 'Bunun bilimsel bir tarafı elbette yok, bu kadar yayılacağını elbette bilemedim.' Hatta espri ile 'Bilsem kendim için daha faydalı olacak bir şeyler yayardım.' diye ilâvede bulunmayı da ihmâl etmemiş. Gelelim kıssadan hisseye!
İnsanın, "O kadar güzel bir efsâne ki, keşke gerçek olsaydı." diyesi geliyor ama bir dakika. Aslında bizim böyle efsânelere, yanlış anlaşılmış söylentilere ihtiyacımız yok ama yeri geldi tespit edelim:
1-Efsâneler, hakikatlerden daha yakışıklı ve uzun ömürlüdür.
2-Gerek Mimar Sinan, gerek diğer Osmanlı mimarlarının uyguladığı yapı teknikleri öyle esrarengiz, bilinemez mahiyette şeyler değildir; ele geçmeyecek olan, Mimar Sinan'ın halef ve seleflerinin o zor ele geçen tenâsüb (proportion) ve güzellik kavrayışlarıdır. En âlâsından taş kemer inşa etmeyi hiç unutmamıştık ki, yeniden keşfedelim; keşfi gereken o zihin dünyasının kendisidir.
3-Usûl, esastan daha önemlidir.
A. TURAN ALKAN - ZAMAN
http://www.fkm.com.tr/Haberler/132-'400-yillik-mektup'-efsanesi-coktu