Yazının aslı: http://burak.cc/marooned/
Çok uzun süredir blog tutmuyordum, tutsam bile zaten yazdığım konular hep iş, internet veya borsaydı.
Seks için uyku düzenimin içine ettiğimden midir nedir, beynim alışılagelmedik isteklerde bulunmaya başladı. "Yaz" diyor sürekli, ne gelirse aklına, sadece "Yaz". Sırf beynimin bu isteğini tatmin etmek için, Pink Floyd'un The Division Bell albümü arkada sürekli başa sararken, kendi iç yalnızlığımı ve bir tanrıya bile sahip olamayışımı ekrana dökmeyi planlıyorum.
Yaklaşık 1 hafta önce, Facebook arkadaş istekleri arasından, benim yaptığım işe benzer bir iş yapan birini kabul ettim. Ardından bu kişi, ben onu kabul ettiğim için kendisini çok özel hissettiğini söyledi. Sebebini sorduğumda, yaptığım işte çok iyi olduğumu ve sürekli benim yazdıklarımı, yayınladıklarımı takip ettiğini söyledi. Hoşuma gitti tabi ki evet ama şikayetim var.
İnsanlar, belirli bir yolda ilerlerken, yavaşlamalarına ve hatta durmalarına bile sebep olan yüzlerce faktörden biride, sık sık "onay" veya "iltifat" almasıdır. "Aferin" almak, o ilerlediğiniz yolun sonuna yaklaştığınızı yada sona ulaştığınızı düşündürür size içten içe.
Hayatımın çok büyük bir kısmını, sürekli işim konusunda kendimi geliştirmeye harcadığım için, yavaşladığımı yada duraksadığımı hissettiğimde, çok büyük bir boşluğun içine düşeceğimi anladım. Çünkü çocukluğum ve şu zamana kadar olan yaşantıma baktığımda, hayatımı işim kadar dolduran başka hiç bir şey olmadı. Bunun yüzlerce sebebi olabilir, bu sebeplerin çoğunu da bildiğimi düşünüyorum.
En büyük suçlu aslında aile olabilir bu konuda. Çünkü kendimi bildim bileli; sanat, kültür, bilim, çevre ve sosyal konular yerine, ailenin maddi sıkıntısını düzeltmek için sürekli para kazanmaya yönelik eylemlere ve işlere odaklandım. Sıkıntıyı çözdüm çözmesine fakat çok daha büyük kayıplar yaşadım.
Sıcak hava balonları belirli bir yüksekliğe ulaştığında, içinde bulunan ağırlık torbaları tek tek dışarı atılır ki biraz daha yükselsin. Ben de belirli bir yere ulaşmak için, bir sıcak hava balonundan aşağı atılması gereken ağırlıktan çok daha fazlasını attım aşağıya. Keşke atmasaydım diyorum kendi kendime. Şu da bir gerçek ki, değerini bilemezdim o ağırlıkların, eğer atmasaydım.
Kendimi bu ağırlıklardan soyutladığım için, özellikle sosyal hayatta hiç başarılı olamadım. Doğru düzgün bir sevgilim olmadı, konuşkan yada esprili olamadım. Sosyal olarak belkide tek yeteneğim, çok güzel iğneleyici konuşmak. Oda zaten zarar vermekten başka bir işe yaramıyor gördüğüm kadarıyla.
Sanat konusunda da geri kaldım, kitap okumayı sevemedim, bir tabloyu inceleyip detaylardan zevk almayı öğrenemedim. Bunların acısını Fransız filmlerinden ve müzikten çıkarmaya çalışıyorum. Az da olsa tatmin oluyorum.
Aklıma gelen o kadar fazla ağırlık var ki gereksiz yere aşağıya attığım, ekrana bakıp hangisini yazsam acaba diye düşüneceğime, "bu yazıyı okuyan ve bu ağırlıkları henüz atmamış bireyler, feda edilen veya edilmesi gerekenleri zaten anlayabilirler" gibi bir karara varıp, bu bölüme son veriyorum. Yine uykusuz bir gecede, düzensiz ve ayarsız beynimin "Yaz" emirleriyle, tanrısızlık hakkında olacak ikinci bölümü yazacağımı düşünüyorum.