Blog yazmaya ya da genel anlamda bir şeyler yazmaya ne zaman başladınız bilmiyorum. Ancak ben neredeyse 8 yıldır yazıyorum. Bu süre içerisinde hangi konularda yazdım ya da neler saçmaladım hiç hatırlamıyorum. Ancak web archive (web site arşivleri) sitesine bugün girince sırf eski yazılarımı merak ettiğim için, arama çubuğuna eski blog adresim olan 1deliningunlukleri adını yazdım. Ondan daha önce açmış olduğum adım-soyadım şeklindeki blog adresimi de aradım ama anlaşılan adı sanı kalmadığı gibi web archive sitesinde kırıntıları da kalmamış.

Sonra şu başlığa rastladım:

Bu yazı taslak olarak kalmayacak!

2015 in Nisan ayında falan yazmışım. Hüzünlü bir hikayesi olduğunu az çok hatırlıyorum ama yine de konuyu tam olarak hatırlayamadığımdan açıp okudum. Okuyunca fark ettiğim iki şey oldu. Bunlardan birincisi bu kadar özelimi anlattığım için kendime kızdım. İkincisi ise; yazım tarzımın nedense daha iyi ya da nasıl diyeyim daha içten olduğunu düşündüm. Belki de yazı biraz duygusal olduğundan etkisinde kaldığım için öyledir.

Wmaracinda böyle bir yazı paylaşmak huyum değil ama ne bileyim gece vakti öylesine paylaşmak istedim.

-----

Bu yazı taslak olarak kalmayacak. Belki onlarca yazıyı yayınlamadan bir köşeye attım. Eminim ki sizin de vardır. Bilmiyorum belki farklı nedenlerden dolayı yayınlamak istemediğimiz yazılar. Derin duygu ve düşüncelerle dolu yazılardır onlar. İtiraflar, küfürler, acılar, gözyaşları bile hep oradadır.

Anlatmak isteriz anlatamayız. Son anda insanlarla paylaşmaktan vazgeçeriz. Ama bugün öyle yapmayacağım. Hayır bu kez değil.

6-7 yaşlarında bir büyüğünden azar işiten bir çocuk gördüm bugün. Dokunsalar ağlayacak gibiydi. Gözleri öylesine hüzünlüydü ki, bütün iliklerimde hissettim o duyguları. Dudağını büzmüştü ve dudakları titriyordu. O çocuk bugün bana kendi çocukluğumu hatırlattı.

Henüz 8 yaşlarındaydım. Okulu hiç sevmezdim. Derslerimde başarılı bir öğrenci de sayılmazdım. Fakat en nefret ettiğim şey neydi biliyor musunuz? Yeni bir öğretmen..

Çünkü yeni öğretmen demek tanışmak demekti.
Gelen her yeni öğretmen kendini tanıtır. Sonra en ön sıradaki öğrenciden başlamak üzere, öğrencilerin kendilerini tanıtmalarını isterdi.

Pencere kenarına yakın olan sırada arkalarda otururdum ben. Ve hep o tanışma faslındaki sıra bana gelmesin isterdim. O sıra yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanır ve terlemeye başlardım.

Çünkü kalkan her arkadaşım annem ev hanımı evimiz şöyle babam memur 3 kardeşiz gibi şeylerden bahsederdi. Çünkü öğretmen hep bunları sorardı.

Babamı yeni kaybetmiştik o zamanlar. Ve ben o sıra bana geldiğinde babamı hep en sona saklardım. Çünkü ölümü hiç olmamayı belki de tarif edemiyordum anlatamıyordum. Öğretmenim baban ne iş yapıyor diye sorduğunda sıraya eğilip hıçkıra hıçkıra ağlardım. Bu anı defalarca yaşadığım için sıra bana geldiğinde bütün herkesin gözü üstümde olurdu. Ağlamak üzere olan bir çocuk vardı çünkü.

Bugün onca geçen yılın ardından bunları bana tekrar hissettiren o masum bakışlı çocuğu görünce dayanamadım. Ve şu an gözlerim yeniden doldu..