Röportaj: Yusuf Çifci
2000 yılında Fransa'da Yılın En İyi Etnik Müzik Sanatçısı seçildi. 2005 yılında Altın Plak, 2008 yılında Uluslararası Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış, 2010 yılında ise Altın Kelebek ödüllerini aldı.
Çok özgün kabul edilen ses tonu ve olağanüstü yeteneği, dünya üzerinde etnik müziğin en iyi tanınan isimlerinden biri olmasını sağladı. Pek çok kez ülke dışında konserlere katıldı, yabancı albümlerde çalışmaları ve derlemeleriyle yer aldı.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Türk Halk Müziği Sanatçısı Sabahat Akkiraz'ı ağırladık.
Yakın bir tarihte babanneniz Happa Nine’den dinlediğiniz masalları “Happa Ninenin Masalları” adıyla kitap haline getirdiniz. Bu masalları derleme fikri nasıl oluştu?
Kardeşimin oğlu Ali Hıdır dünyaya geldiğinde kız kardeşim ve ben onunla çok zaman geçirmeye başladık. Diğer yeğenlerimde olduğu gibi önce türküler ve ninniler okuyordum. Büyüdükçe masallar anlatmaya başladım. Robin Hoodlardan Pamuk Prenseslere, hepsini anlattım. Sonra neden ninemin masallarını anlatmıyorum, dedim. Ali Hıdır bu masalları çok sevdi. Sonra bunu tüm çocuklarla paylaşalım, dedik. Aynı türküleri derler gibi masalları da kayıt altına almaya başladık ve sonunda Happa Ninenin Masalları ortaya çıktı.
Kitabı okuyanlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Oldukça iyi tepkiler alıyorum. Başta çok orijinal masallar olduğunu ve gerçekten bizden, özümüzden olduğunu söylüyorlar. Biraz da şaşıranlar var. Bu kadar geniş hayal gücüne şaşırıyorlar. Kuşaktan kuşağa nasıl bu kadar korunabildiği de başka şaşırılan bir konu.
Peki Happa Nine nasıl bir babaanneydi?
Ninem bir Anadolu bilgesiydi. Neşeli anlamındadır ‘’happa’’. Güzel masallar anlatan, yemekler yapan ve neşesi ile herkesi mutlu etmeye çalışan bir kadındı. Tek çocuğu babamdı. O yüzden torunlarına çok düşkündü.
“KENDİ KÜLTÜRÜNE YABANCI OLMANIN SONU YOK OLMAKTIR!”
Günümüz gençleri oldukça zengin olan masal kültürümüzden yeterince nasiplenemiyorlar...
Aslında günümüzde yararlanılan ve yararlanılmayan o kadar çok şey var ki inanılmaz. Dijital bir dünya var. Bilgiye ulaşmak kolay ama yerel olanın yerini sözde evrensel olan alıyor. Ama bu da büyük bir aldatmaca ve asimilasyon. Kendi kültürüne yabancı olmanın sonu yok olmaktır oysa. Buna pek de dikkat eden yok. Burada suç sadece gençlerde de değil. Bizde de suç var. Kültürümüz konusunda ısrarcı olamıyoruz. Çocuklarımız; isimlerine, türkülerine, masallarına hatta yemeklerine bile yabancılaşmış durumda.
Sizce bunun sebebi Happa Ninelerin azalmasından mı kaynaklanıyor?
Hem Anadolu bilgelerinin azalması hem de yanlış iletişim biçimlerinden dolayı sürekli yabancılaşma ve özenme hayatımızı kaplıyor. Ağıtçı kadınlar, masalcı kadınlar ve Bilge Dede Korkut modeli insanlarımızın artık değerini yitirmesi, tüm yaşamımızı etkiliyor.
Yeni kitabınızla sevenlerinizin özlemini bir nebze de olsa giderdiniz. Müzik çalışmalarınız ne durumda? Var mı yeni bir projeniz?
Bu sene sanatta 46. yılım. 1970 yılında henüz 12 yaşındayken ilk plak sözleşmemi yapmışım. Tabiki asıl işim müzik. Bu sene bir çok sanatçı dostum ile 46 adlı bir albüm hazırlıyorum. Oldukça da heyecanlıyım. Bu yaz albümüm halkımızla buluşacak inşallah.
2011 yılında milletvekili seçildiniz ve dört yıllık süreyle vekillik yaptınız. Haliyle bu dört yıllık süreçte de müzik yaşantınız kesintiye uğradı. Sahnelerden ayrı kalmak zor olmadı mı?
Zor olmaz mı? Ama o da hayatımın başka bir deneyimi idi. Özellikle kadın erkek fırsat eşitliği ve kalekol yapımı konusunda önemli çalışmalar yaptık. Sivas katliamı davası zamanaşımına uğratıldığında yaptığım açıklamalar için hala yargılanıyorum. Ama halkımızın hep büyük beklentileri vardı. Oysa bu sistemde iktidar olmadan etkili olmak çok da mümkün değil.
Sanatçıların milletvekili seçilmesi kimi zaman eleştiriliyor. Hatta kimi zaman da “sanatçıdan vekil olmaz” gibi tuhaf söylemlere de rastlıyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Neden olmasın ki... Sanatçılar halkı ile direkt iletişimi olan ve duygusal insanlarıdır. Siyasetçilerin çoğu gibi boyun eğmeyen, ikiyüzlü davranamayan insanlar olduklarından hem kendi hem de diğer partiler için sıkıntılı karakterler oluyorlar ve bu da sıkıntılar yaratıyor. Ama bu da normal. Bir konuyu netleştirmek lazım; bizde vekil algısı yanlış. Vekillerin aslı görevi parlemento ve yasama sürecidir. Oysa halkımız vekili; düğüne, bayrama,c enazeye, yemeğe, kavgaya her yere bekliyor. Benim formatımda olanlar için sıkıntı yok ama çoğu vekil bürokrat ve halk ile ilişkileri zayıf.
“SİYASETÇİLER SANAT KONUSUNDA İKİYÜZLÜ”
Meclis’te daha çok iç ve dış politika, ekonomi gibi konular tartışılıyor. Sanatsal meseleler ise neredeyse hiç gündem olmuyor. Bunu, sanatçı bir vekil olarak neye bağlıyorsunuz?
Siyasetçiler sanat konusunda ikiyüzlü. Sağ ya da sol da bu konuda çok farklı değil. Konu sanat olduğunda herkes kendi yandaşlığına destek bekliyor. Her konuya baş sallamanı istiyor. Oysa sanat için özgürlük gerek. Sanatçılara yönelik emeklilik kanun teklifi hazırlamıştım. Dönemin kültür bakanı Ertuğrul Günay ile de görüşmüş ve desteğini istemiştim. Kanun teklifim hala komisyonda bekliyor. Neden mi? Sanat için bütçe ayırmak istemiyor kimse. Sanatçı emekli olmasın, parklarda ölsün yani.
Türk sanat müziği ve Türk halk müziğinin popüler kültür karşısında giderek kan kaybettiği bir gerçek. Özellikle gençlerin Türk sanat müziği ve Türk halk müziğine ilgisizliğini neye bağlıyorsunuz?
Her dönem bu tür sorularla karşılaşıyoruz. Ama her dönem konserlerimize gelen ve albümlerimizi edinen yüzbinlerce genç var. Ha popüler pencereden bakınca TV’lerde az yer bulan ve magazin proğramlarında görünmeyen müzik türlerini yok saymak bazılarının da işine geliyor. Sanat ya da halk müziği temel müziğimizdir. Dünyanın her yerinde bu müziklerin kaderi; popülerlikten uzak ama halkın gönlünde ve yaşamındaki en anlamlı müzikler olmasıdır.
Toplamda 22 albüm çıkararak Türk halk müziğine çok büyük emekler verdiniz. Besteleriniz ve derlemelerinizle de Türk halk müziği için çok önemli bir isimsiniz. Tarzınız ve duruşunuz hiç değişmedi. Bunu neye borçlusunuz?
‘’Değişmeyen de değişir’’ diyor Hz. Ali . Tabiki ben de değiştim. Tarzımda küçük değişiklikler de oldu. Ama değişmeyen; müziğe bağlılığım, sevgim ve derlemeler ile aktarma isteği. Çalım teknikleri nasıl gelişiyor, okuma şekilleri de değişiyor. Halkın istediği ise samimiyet. Ben de samimiyet kaybolmadı. Çünkü hala onlarla yaşıyor, onlarla köyde, kentte buluşuyorum. Onlardan birisiyim. Değişmeyecek olan da bu.
Soma faciasından sonra; “İktidarın koltuk aşkına, siyasi sorumluluk almama çabasına karşılık Soma'da yitirdiğimiz canların yanında olmak için koltuğa ihtiyacımız yok!” diyerek istifa etmeyi göze aldınız. Gelinen noktaya baktığımızda Soma davasında henüz somut bir gelişme yok. Süreci takip ediyor musunuz?
Hem Soma davası hem de Soma’da yaşamlarını yitiren madenci aileleri ile olan ilişkim devam ediyor. Bu mayıs ayında Soma’da kurulan Emekçi Kadınlar Derneğinde olacağım. Türküleri ve hayatı paylaşacağız. Soma katliamında istifa ettiğimde kendi arkadaşlarım dahil herkes bana cephe aldı. Koltuklarına sarılmayı, halktan yana olmaya tercih ettiler. Oysa hepimizin sorumluluğu vardı bu katliamda. İktidar görevini yapmamıştı. Biz de yeterince muhalefet yapamamıştık. O yüzden ben vekillik görevimden istifa ettim. Genel başkanımızın bilgisi dahilindeydi. Ama Sayın Kılıçdaroğlu ‘’sana hem Meclis’te hem alanda ihtiyacım var’’ diyerek kabul etmedi. Ama Soma benim için bir milat oldu. Bu siyasi yapı halk için değil kendisi için orada. Bu da asıl korkutucu olan.
Peki bu sürecin sonucu ne olur?
Soma davasının; Sivas katliamı ya da Gazi davalarından farklı sonucu olmayacak. Süre uzadıkça cezalar anlamsızlaşacak, halkın dikkati düşecek, patronlar olayı örtbas etmek için bin tane mazeret ile mahkemeleri bürokrasiye boğacaklar. Sonuç; ölen öldüğü ile kalacak, aileler ve çocukların geleceği kararacak, patronlar daha zengin ve dokunulmaz olmaya devam edecek. Beklenen ile gerçek her zaman ki gibi taban tabana zıt olacak.
Kaynak: http://www.murekkephaber.com/siyasetciler-sanat-konusunda-ikiyuzlu/3283/