21. yüzyılın modern anlayışında cevapları değişen sorulardan biri de belki de en can alıcısı bir adada mahsur kalacak olsanız yanınıza ne alırdınız sorusu. Kapitalist rejimlerin kanlı pençesinde kırım kırım kıvranan dünya ortamında bu soruya verilecek yanıtın ilk maddesi artık facebook oldu. Eski arkadaşlarımızı bulabildiğimiz, kendimize ait her türlü mahremiyeti yayabildiğimiz, edebi, siyasal, sanatsal her türlü ateşli tartışmaya girebildiğimiz, sevdiğimiz sanatçıları takip edebildiğimiz, bir tıkla insanları dikizleyebildiğimiz ve bunun gibi birçok faaliyeti yapabildiğimiz facebook. Bize artık ekmekten, sudan, candan ve sevgiliden de daha yakın facebook. Yedi yaşındaki çoçuktan yetmiş yaşındaki dedeye kadar herkesin bir yer kaptığı facebook. Bekli abarttığımı düşünebilirsiniz ama facebook o kadar hayatımıza girdi ki; uğruna şarkı mı yapmadık İsmail YK’nın “facebook” gibi, şiir mi yazmadık Mehdi Gencevi’nin “Buk’ı Feyz” gibi, internette anasayafa mı yapmadık, gazetelere manşet mi yapmadık.

Velhasılı kelam insanların özel hayatlarını teşhir etmesi, insanı bilgisayar başına bağlayarak sosyopat yapması, toplumsal yıkıma neden olan akım ve organizasyonlara neden olması gibi zararların yanında arkadaşlarla iletişim, bilgi verici paylaşım, ders notlarının dağıtımı gibi yararları da var. Yararlı veya zararlı olup olmadığını maddeleri tek tek değerlendirerek karar vermek lazım. Ama benim belirtmek istediğim ortada bir gerçek var ki yararlı veya zararlı, çoğumuz facebook bağımlısı olduk. Mümkün olduğunca bilgisayaar başında çevrimiçiyiz ve buna ilaveten telefon, i-pad gibi taşınabilir cihazlarla da boşlukları dolduruyoruz.