Selamun Aleykum blogumda Mi'rac Kandili ile ilgili faydalı olacağını düşündüğüm bir yazı paylaştım, istedim ki onu (link vermeden) sizlerle de paylaşayım. Devamı da gelecek gün içerisinde okumak isteyen olursa blogumu takip edebilir. Teşekkürler. İşte o yazı.

Mi’rac, lügatte “üruc etmek, yükselmek” manasına gelir ki, bu; ilahi davet üzerine gecenin küçük bir cüzünde, Fahr-i Kainat (S.a.v.) Efendimi’in, Mekke’den (Mescid-i Haram’dan) Kudüs’e (Mescid-i Aksa’ya), oradan da semavata ve ötesindeki bütün alemlere olan seyahatidir. Bu gidiş-geliş, seyahat, geceleyin vuku’ bulduğu için buna “İsra” denir.

İsra ve Mi’rac mucizesi Hicret’ten bir veya bir buçuk yıl önce, Mekke’de, geceleyin vuku’ bulmuştur. Bu mucize hakkında Kur-an’ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Bismillahirrahmnirrahim.

Subhanellezi esra biabdihi leylen minel-Mescidil Harami ilel Mescidil Aksa.. (Noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf olan Zat-ı Ecellü A’la, en has kulu olan Habibini, gecenin küçük bir cüz’ünde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürdü. O Mescid-i Aksa ki, biz onun etrafını maddi ve manevi müzeyyenat ile süsledik, mübarek kıldık. Bu seyahati, Habibimize ayetlerimizden bazılarını gösterelim diye yaptırdık. Şüphe yok ki, her şeyi hakkıyla gören ve işiten Allah’dır. (İsra Suresi 1. Ayet-Meali)”

Peygamber Efendimiz’in Mi’rac seyahatinin hem ruhen ve hem de ceseden olduğuna dair ehl-i sünnet’in hiçbir şüphesi yoktur. Zira Mi’rac seyahatini anlatan ayet-i kerimede geçen “abd” kelimesi hem ruha hem de cesede hitap etmektedir.

Hakkında; “Levlake, levlake lema halakt’ül eflak (Sen olmasaydın, sen olmasaydın, ben ecram-ı ülviye ve sülfiyeyi halketmeyecektim (yaratmayacaktım), bütün bu varlığı senin şerefine yarattım.” buyrulan bir peygamberin nezd-i uluhiyetteki sevgisini takdir edenler için, Mi’rac’ı akla baid (uzak) görmeye asla mahal yoktur!

Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde mealen şöyle buyuruyor;

“Mi’rac’a götürüldüğüm gece, ben Mekke’de, uyku ile uyanıklık arasında iken, Hz. Cebrail geldi. ‘Kalk ya Muhammed(s.a.v.)’ dedi.

Kalktım bir de baktım ki, yanında Mikail(a.s.) ve İsrafil (a.s.)’de var. Kardeşim Cibril’e sorduğumda;’Ya Muhammed(s.a.v.)! Rabbim Teala, beni sana gönderdi. Bu gece, bundan önce hiç kimseye yapmadığı ve bundan sonra da hiç kimseye yapmayacağı ikramı sana lütuf ve ihsanda bulunacak. Sen Rabbin ile konuşmayı ve O’nu görmeyi istiyorsun. Bu gece, sen Rabbi’nin acaibatından, O’nun azamet ve kudretinden çok şeyler göreceksin’ dedi.

Sonra bana manevi bir ameliyat yapıldı. İçi iman ve hikmetle dolu altından bir leğen getirdiler, boğazımdan karnıma kadar göğsümü yardılar. Zemzem suları ile yıkayıp iman ve hikmetle doldurdular. İki omzumun arasını Hatem-i Nübevvet ile mühürlediler. Bundan sonra Hz. Cebrail elimden tuttu, Zemzem suyunun başına götürdü. Oradaki meleğe şöyle dedi: ‘Bana Zemzem suyundan bir kova su getir.’ O su geldikten sonra abdest aldım, iki rekat namaz kıldım. Sonra ‘haydi gidelim’ dedi. ‘Nereye?’ diye sordum, ‘Rabbi’ne, Rabbi’nin dilediği yerlere’ dedi. Ve çok güzel, beyaz ‘Burak’ denilen acib bir vasıtaya bindirilerek yola çıkarıldım.”

Bir sonraki yazımızda “Mescid-i Harm’dan Mescid-i Aksa’ya” konusunu ele alacağız.

Kaynak: Muhtasar İlmihal Siyer-i Nebi (Peygamber Efendimiz’in Hayatı) ‘Hasan Arıkan’