Eduardo Galano'ya sorarlar: "Küreselleşme nedir?"
O da cevap verir: "Küreselleşme kapitalizmin her yere girmesidir, kapitalizmin dışında kalan hiçbir alan ya da kişinin bırakılmaması dolayısıyla her yerin ve herkesin pazar ilişkileri içine sokulmasıdır. Küreselleşme pazara girmektir, pazara girdiniz mi bir fiyatınız olur, fiyatınız oldu mu da bir değeriniz olur. Bu ilişkiler içine girmiyorsanız, fiyatınız olmaz, fiyatınız olmadığı için de değeriniz olmaz. Değersiz olan her şey tasfiye edilir, küreselleşme bu anlamda sistem dışı kalanların yani pazar ilişkisi içine girmeyenlerin tasfiyesidir" der.
Kapitalizmde değeri fiyatla ölçüyorlar, bu o kadar basit ve muhteşem bir değerlendirmedir ki, küreselleşme veya kapitalizmi bundan daha iyi izah edebilecek bir şey yoktur. Yani kapitalist ilişkiler içerisine girmek bile boynunda görünmeyen bir fiyat etiketi ile dolaşmak demektir. Pazar ilişkisi bir ücretlilik ilişkisi, bir alım satım ilişkisidir. Çünkü pazara mal, meta sunulur. Kapitalizmde toplum da metalaştırılmıştır. Metalaşmış toplum her zaman uygun bir fiyata elden çıkarılır (satılır). Evet, toplum da satılan bir şeye dönüşüyor...
Kore Savaşı'na o dönem iktidarı asker gönderir. Amerikan Dışişleri Bakanı Dulles, "Kuzey Atlantik Paktı'na en ucuz askeri Türkiye'den temin ediyoruz. Bir Türk askerinin günlük masrafı 23 Sent..." diye açık açık beyanat verir. Memlekette hiç bir itiraz çıkmaz bu açıklamaya. Kapitalizm kuralları böyledir çünkü. Yalnızca Nazım Hikmet 'in sesi çıkar, sınır dışında sürgün, 'vatan haini' iken:
Mister Dalles
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dalles
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
istanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister Dalles
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidecek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dalles
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dalles
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylülü'dür.
Dedim ya, Mister Dalles,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti,
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
Her millet gibi büyük Türk Milleti.