Modern şehir insanının en büyük açmazı, zaman nasıl da hızlı geçiyor...
Zaman elbette hızlı geçer, elde telefon, ha bire sosyal medyada değeri sıfıra eşit olan şeyleri okumakla, tv'lerde sayısız diziden bir kaçını izlemekle, ha bire bişeylere yetişmeye çalışmakla geçiyor çünkü...
Geriye dönüp baktığında eğer yıllar önceki anıların dün gibi geliyorsa yıllardır "anı" sayılacak bişeyler biriktirmediğin içindir. Yıllardır "yaşamak" adına yeni deneyimlerimiz olmadığı içindir...
BU problem modern şehir insanının problemidir. Köyde internetsiz, televizyonsuz yaşayan bir insana sorsan zaman hiç de hızlı geçmiyordur.
Bizler neredeyse haftanın her günü aynı şeyleri yapıyoruz, ve bu içimizden geldiği için değil, zorunluluk olan şeyler, iş, ulaşım, yemek içme vs. haftasonları dersen onlar da neredeyse her haftasonumuz birbirinin aynısı gibi geçiyor. Zamanımızın çok çok azında aslında içimizden gelen şeyi yapma fırsatımız oluyor, yaparsak ne ala, yapmazsak o anı da es geçmiş oluyoruz.
Bir bakıma yaşamıyoruz, bizlere biçilen "köle" rolünü oynuyoruz.
Haftanın 6 günü sabah aynı saatte kalkıp, aynı yerden otobüse binip aynı işyerine giden, akşam iş çıkışı aynı şekilde eve gelen, hergün aynı saatte yemek yiyen, aynı saatte uyuyan, her hafta aynı dizileri izleyen bir insanın anısı olmaz ki. Anı olmayan zamanları da zihnimiz kaydetmez, boş geçer. O nedenle geriye dönüp baktığımızda boş bir flaş disk gibi bomboş bir yaşam görürüz, sonra da "zaman çabuk geçiyor" deriz.
Her sabah belirli bir saatte uyanma zorunluluğumuz olmasa, belli bir saatte işe gitmek, otobüse binmek, eve belli bir saatte dönmek konusunda zorunluluklarımız olmasa, gün içinde ne yapacağımıza o gün karar versek, canımız ne isterse onu yapsak... O vakit hiç de zaman hızlı geçiyor demeyiz.
Bu yazdıklarımı da dışarıdan, öğüt veren birinin sözleri gibi düşünmeyin sakın, kendim de dahil bu yazdıklarıma...