İlk iki konuda anlayana ve derinlemesine düşünene hayatını değiştirebilecek hikaye anlattım. Bu hikayede ise gerçek hayattan kısa anı paylaşacağım. Bu hikayelerin hepsi bir biri ile bağlantılıdır. Anı kendime aittir. Sonuç olarak 6 yıl sonra İzmir'e taşınma planı yaptık.
Ev alma komşu al.
Atalarımız nede güzel sözler söylemişler zamanında. Anım 1998 yılına aittir. Hayatıma yön veren anılardan biridir.
Lise 1 sınıfta bir gün okul müdürü sınıfımıza geldi.
"Aranızda satranç oynamayı bilen var mı?" Diye sordu.
Bizim sınıf okulun en çalışkan sınıfı (o zamanlar kayıt olurken diploma notuna göre sınıf kaydı yapılırdı. 9a sınıfındaydım.)
Hiç satranç oynamamıştım. Hatta satrancın ne olduğunu nasıl oynandığını dahi bilmiyordum. Ancak öğrenmeye çok istekli biriyim. El kaldırdım. 2 arkadaşım da el kaldırdı üçümüzde bilmiyorduk.
Müdür "2 hafta sonra Fatih kolejinde liseler arası satranç turnuvası var, oraya gideceksiniz" dedi.
2 hafta...hiç bilmeyen 3 kişi... Eve gidince o akşam ansiklopedi den satrancı bulup okudum. Şah nedir, piyon nedir nasıl hareket eder?
Ertesi gün A4 kağıdına tahtayı çizdim, kağıt parçalarına taşların isimlerini yazıp, hareket egzersizi yapmaya başladım.
Bir hafta sonra plastik bir satranç takımı alarak (ucuz olanından öğrenci işi) 3 arkadaş egzersiz yapmaya başladık.
Turnuva günü geldiğinde.. Esenyurt'tan minibüsle (parayı öğretmenimiz ödedi) Beylikdüzü'nde Fatih koleji ne gittik.
İçerisi öğrenci kaynıyor. Masalar ortam süper... Yiyecek içecek var bedava...
Turnuva odasında ayrı ayrı masalar, kaliteli satranç takımları, saat (zaman saati, berabere biterse zamanı çok olan kaybeder), bir kağıt ve kalem var.(sonradan öğrendim hamleleri kağıda yazmak gerekiyormuş, af4-at f 4 e gibi)
Eşleşmeler yapıldı. Karşınızdaki öğrenciler pırıl pırıl, zengin ve zeki oldukları yüzlerinden belli. Bakımlılar. Kendi aralarında yabancı dille konuşuyorlar... Bir çok özel kolej, Anadolu, fen liseleri var. Varoştan gelen sıradan lise ve sıradan öğrenciler bir tek biziz.
Turnuva bitti. Haliyle okul olarak 1 puan aldık. O 1 puanıda berabere kalarak ben aldım.
O gün öğrendim ki, biz boşuna çabalıyoruz. Onlar bizden 10 -0 önde. Varoş mahalleden çıkıp ülkeye kendi başarınla bir yere gelmek çok çok zor.
Onlar zengin, veya zengin komşuları var. Çünkü etrafındaki insan (komşu) kaliteli olunca, kalitesi sanada yansıyor.
O nedenle kendi çevremde komşu diyebileceğim kimsem yok. Çünkü kalite olarak sıfırlar. Kendi arkadaşlarım başka mahallerden en azından benden durumları daha iyi. Arkadaşlarım çoğunlukla zeki kişilerden oluşur. Başarısız işe yaramayan kişilerle sadece merhaba merhaba... Bana birşey katmayan insanları çevremde barındırmam. Ben bir çevredeysem ise mutlaka insanlara bir şey katmaya çalışırım. Kazan - kazan durumu yani.
Kısaca atalarımız zamanında ev alma komşu al diye boşuna dememişler. Kendi mahalle komşu çocukları (çocukluk arkadaşlarım) ya işsiz, ya uyuşturucu bağımlısı, ya gaspçı ya da serseri. Kendi edindiğim komşularım (turnuva sonrası arkadaşlarım)
Mühendis, öğretmen, polis (akademiden), müdür, patron v.b.
İşte 6 yıl sonra İzmir'e yerleşme planımızın gerekçesi.
Ev almaya değil, çocuğuma komşu almak için yerleşeceğiz.
Saygılar.