Bir ekonomi mezunu olarak şu ayrıntıyı belirtmek isterim. 20 yıl öncesine kıyasla alım gücünün arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse 20 yıl önce ekmek fiyatı 50 kuruş (eski parayla 500.000 lira) iken şu anda ekmeğin fiyatı 1,75 TL. Yani ortalama %350 artış göstermiş.
Asgari ücret bandına baktığımızda ise 2000 yılında 109 TL (eski parayla 109 milyon tl) iken şu anda 2020 TL. Asgari ücret ortalaması ise %2000 kadar artış göstermiş.
Peki bir de enflasyona bakalım. 2000 yılına kadar %30-%90 bandında seyreden yıllık enflasyon rakamları 2000 yılından 2017 yılına kadar %5-%15 aralığında artış göstermiştir. Peki tüm bu tabloyu bir başarı olarak görebilir miyiz?
Eğer sadece bu tabloya bakarsak evet, bu bir başarıdır. Peki ülkemizde bu başarıyı neye borçluyuz? Her şehirde üniversiteler, hastaneler, havalimanları, yollar, köprüler yapıldı doğru. Bundan 20 yıl önce uçağa binmek sadece zenginlere özel bir lüksken bugün kimi zaman otobüs biletlerinden bile ucuza uçak bileti bulunabiliyor. Asgari ücret, İstanbul ve Ankara için düşük olsa da diğer büyükşehir ve kırsal şehirlerde geçimi çok rahat sağlayabiliyor. Onca vergiye rağmen araba ve gayrımenkul satışları binlerce kat arttı, herkesin elinde son model, binlerce liralık cep telefonları var. Ne güzel değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.
2000 yılında IMF'e olan borç 23 milyar dolar iken günümüzde bu borç sıfırlandı. Peki dış borç? 2000 yılında kamu ve özel sektöre ait toplam dış borç 118 milyar dolar iken günümüzde bu miktar 550 milyar doları geçmiştir. Peki bunca borcu Türkiye nasıl ödüyor? Elbette elinde avucunda ne varsa özelleştirip, satarak ve vergileri arttırarak. Halka para kalmayınca ne yapılıyor? Para basılıyor. Para basıldıkça Türk Lirası'nın arzı arttığı için değeri yani doğal olarak alım gücü zayıflıyor.
Peki Türkiye 2000-2020 yılları arasından neyi doğru yaptı ve nerde hata yaptı?
Türkiye, 2000 yılından bu yana Amerikan ekonomisi rol modelli bir ilerleme gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri gelişim döneminde Dünya'nın en borçlu ülkelerinden birisiydi. Amerika, aldığı tüm borç stoğunu üretim, petrol, hammadde, sanayi ve savunma teknolojilerine yatırdı. Milyonlarca şirketi destekledi ve bu şirketlerin içinden Apple, Facebook gibi şirketler çıktı. Ürettiği ve yarattığı markaları Dünya'ya sattı. Peki biz nerede hata yaptık? Biz, aldığımız borçları ne yazık ki üretim ve hammaddeye değil yerel havalimanlarına, köprülere, yollara yatırdık. Marka yaratmak, girişimcileri desteklemek, üretim ve sanayide Dünya'ya açılmak yerine, yani pantolon satmak yerine önce kendi pantolonumuzdaki pisliği temizleyelim dedik. İşte mantık hatası burada başlıyor. Borç parayla tüketime yatırım yapılmaz! Ben sizden, 1 milyon TL borç alıp, 2 ev 1 araba alıp ben varlıklıyım desem, bu benim varlıklı olduğumu göstermez. Ben sizden 1 milyon TL borç alıp, bunu 2 milyon TL yapıp, size olan borcumu ödeyip, kalan paramla evimi ve arabamı alırsam, bu beni varlıklı yapar. İşte güzel Türkiyemizin trajikomik ekonomisi burada başlıyor. Aldık, aldık, aldık, harcadık, harcadık, yol yaptık, okul yaptık, son model telefonları, son model arabaları aldık, rezidanslar diktik, gıdaya, sağlığa, tüketime yatırım yaptık ve ne yazık ki tüm bunları borçla yaptık. Şimdi ise o borcu ödeme zamanı geldi. Yumurta kapıya dayandı. Şimdi verilenlerin geri alınması gerek. Vergilerin artması, zamların artması, yaşamak için alınan son model telefon ve arabaların satılması gerek. Üzücü değil mi?