lostyazilim
tr.link

Tüpe zam.. yağa zam.. sigaraya zam!!

13 Mesajlar 2.080 Okunma
lstbozum
tr.link

osidosi osidosi WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 29.06.2018
  • Yaş/Cinsiyet 28 / E
  • Meslek .
  • Konum Adana
  • Ad Soyad O** Y**
  • Mesajlar 942
  • Beğeniler 5 / 362
  • Ticaret 0, (%0)
tam kesinliğini bilmiyorum ama Sigaraya yine bir zam geliyor. belki içmeyenler sevinçten zıplıyordur ama sigara ya da alkole art arda gelen uçuk zamların tek anlamı, yönetimin 3 5 kuruşa(!) ne kadar muhtaç durumda olduğunu gösteriyor.

elektrik, su, gıda, barınma... bizim vergilerimizle idare edilen yurtlara bile zam getirdiler. zam gelmeyen tek bir şey kalmadı, nereye kadar bu zamlar? ve bu zam geldi ve durdu değil, zam üstüne zam vergi üstüne vergi.. birilerinin 7 sülalesi zenginlik içinde... rantlar, yolsuzluk, adaletsizlik ve eğitimsizlikle yönetilemeyen bu ülke bakalım daha ne kadar dibe girecek.



Burayada almanya market fiyatlarını bırakıyorum.. 1 euronun 1 tl olarak karşılığı olduğunu unutmayın. mazallah, euroyu tl kuruna çevirip bak ne kadar paraymış diyecekler falan olur. neyse.
20 yılda bu hale gelmek varken, bizi 50 yıl geriye götürenlere ... ...





 

 

wmaraci
reklam

Lions Lions WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 05.05.2017
  • Yaş/Cinsiyet 29 / E
  • Meslek Web-Developer
  • Konum İstanbul Avrupa
  • Ad Soyad M** K**
  • Mesajlar 1025
  • Beğeniler 366 / 534
  • Ticaret 5, (%100)
Bir ekonomi mezunu olarak şu ayrıntıyı belirtmek isterim. 20 yıl öncesine kıyasla alım gücünün arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse 20 yıl önce ekmek fiyatı 50 kuruş (eski parayla 500.000 lira) iken şu anda ekmeğin fiyatı 1,75 TL. Yani ortalama %350 artış göstermiş.

Asgari ücret bandına baktığımızda ise 2000 yılında 109 TL (eski parayla 109 milyon tl) iken şu anda 2020 TL. Asgari ücret ortalaması ise %2000 kadar artış göstermiş.

Peki bir de enflasyona bakalım. 2000 yılına kadar %30-%90 bandında seyreden yıllık enflasyon rakamları 2000 yılından 2017 yılına kadar %5-%15 aralığında artış göstermiştir. Peki tüm bu tabloyu bir başarı olarak görebilir miyiz?

Eğer sadece bu tabloya bakarsak evet, bu bir başarıdır. Peki ülkemizde bu başarıyı neye borçluyuz? Her şehirde üniversiteler, hastaneler, havalimanları, yollar, köprüler yapıldı doğru. Bundan 20 yıl önce uçağa binmek sadece zenginlere özel bir lüksken bugün kimi zaman otobüs biletlerinden bile ucuza uçak bileti bulunabiliyor. Asgari ücret, İstanbul ve Ankara için düşük olsa da diğer büyükşehir ve kırsal şehirlerde geçimi çok rahat sağlayabiliyor. Onca vergiye rağmen araba ve gayrımenkul satışları binlerce kat arttı, herkesin elinde son model, binlerce liralık cep telefonları var. Ne güzel değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.

2000 yılında IMF'e olan borç 23 milyar dolar iken günümüzde bu borç sıfırlandı. Peki dış borç? 2000 yılında kamu ve özel sektöre ait toplam dış borç 118 milyar dolar iken günümüzde bu miktar 550 milyar doları geçmiştir. Peki bunca borcu Türkiye nasıl ödüyor? Elbette elinde avucunda ne varsa özelleştirip, satarak ve vergileri arttırarak. Halka para kalmayınca ne yapılıyor? Para basılıyor. Para basıldıkça Türk Lirası'nın arzı arttığı için değeri yani doğal olarak alım gücü zayıflıyor.

Peki Türkiye 2000-2020 yılları arasından neyi doğru yaptı ve nerde hata yaptı?

Türkiye, 2000 yılından bu yana Amerikan ekonomisi rol modelli bir ilerleme gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri gelişim döneminde Dünya'nın en borçlu ülkelerinden birisiydi. Amerika, aldığı tüm borç stoğunu üretim, petrol, hammadde, sanayi ve savunma teknolojilerine yatırdı. Milyonlarca şirketi destekledi ve bu şirketlerin içinden Apple, Facebook gibi şirketler çıktı. Ürettiği ve yarattığı markaları Dünya'ya sattı. Peki biz nerede hata yaptık? Biz, aldığımız borçları ne yazık ki üretim ve hammaddeye değil yerel havalimanlarına, köprülere, yollara yatırdık. Marka yaratmak, girişimcileri desteklemek, üretim ve sanayide Dünya'ya açılmak yerine, yani pantolon satmak yerine önce kendi pantolonumuzdaki pisliği temizleyelim dedik. İşte mantık hatası burada başlıyor. Borç parayla tüketime yatırım yapılmaz! Ben sizden, 1 milyon TL borç alıp, 2 ev 1 araba alıp ben varlıklıyım desem, bu benim varlıklı olduğumu göstermez. Ben sizden 1 milyon TL borç alıp, bunu 2 milyon TL yapıp, size olan borcumu ödeyip, kalan paramla evimi ve arabamı alırsam, bu beni varlıklı yapar. İşte güzel Türkiyemizin trajikomik ekonomisi burada başlıyor. Aldık, aldık, aldık, harcadık, harcadık, yol yaptık, okul yaptık, son model telefonları, son model arabaları aldık, rezidanslar diktik, gıdaya, sağlığa, tüketime yatırım yaptık ve ne yazık ki tüm bunları borçla yaptık. Şimdi ise o borcu ödeme zamanı geldi. Yumurta kapıya dayandı. Şimdi verilenlerin geri alınması gerek. Vergilerin artması, zamların artması, yaşamak için alınan son model telefon ve arabaların satılması gerek. Üzücü değil mi?
akmova samdilli OnurKara

kişi bu mesajı beğendi.

furkan021 furkan021 Zambak Ajans Kullanıcı
  • Üyelik 07.10.2012
  • Yaş/Cinsiyet 28 / E
  • Meslek Üniversite Öğrencisi
  • Konum İstanbul Avrupa
  • Ad Soyad F** G**
  • Mesajlar 665
  • Beğeniler 136 / 138
  • Ticaret 11, (%100)

Lions adlı üyeden alıntı

Bir ekonomi mezunu olarak şu ayrıntıyı belirtmek isterim. 20 yıl öncesine kıyasla alım gücünün arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse 20 yıl önce ekmek fiyatı 50 kuruş (eski parayla 500.000 lira) iken şu anda ekmeğin fiyatı 1,75 TL. Yani ortalama %350 artış göstermiş.

Asgari ücret bandına baktığımızda ise 2000 yılında 109 TL (eski parayla 109 milyon tl) iken şu anda 2020 TL. Asgari ücret ortalaması ise %2000 kadar artış göstermiş.

Peki bir de enflasyona bakalım. 2000 yılına kadar %30-%90 bandında seyreden yıllık enflasyon rakamları 2000 yılından 2017 yılına kadar %5-%15 aralığında artış göstermiştir. Peki tüm bu tabloyu bir başarı olarak görebilir miyiz?

Eğer sadece bu tabloya bakarsak evet, bu bir başarıdır. Peki ülkemizde bu başarıyı neye borçluyuz? Her şehirde üniversiteler, hastaneler, havalimanları, yollar, köprüler yapıldı doğru. Bundan 20 yıl önce uçağa binmek sadece zenginlere özel bir lüksken bugün kimi zaman otobüs biletlerinden bile ucuza uçak bileti bulunabiliyor. Asgari ücret, İstanbul ve Ankara için düşük olsa da diğer büyükşehir ve kırsal şehirlerde geçimi çok rahat sağlayabiliyor. Onca vergiye rağmen araba ve gayrımenkul satışları binlerce kat arttı, herkesin elinde son model, binlerce liralık cep telefonları var. Ne güzel değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.

2000 yılında IMF'e olan borç 23 milyar dolar iken günümüzde bu borç sıfırlandı. Peki dış borç? 2000 yılında kamu ve özel sektöre ait toplam dış borç 118 milyar dolar iken günümüzde bu miktar 550 milyar doları geçmiştir. Peki bunca borcu Türkiye nasıl ödüyor? Elbette elinde avucunda ne varsa özelleştirip, satarak ve vergileri arttırarak. Halka para kalmayınca ne yapılıyor? Para basılıyor. Para basıldıkça Türk Lirası'nın arzı arttığı için değeri yani doğal olarak alım gücü zayıflıyor.

Peki Türkiye 2000-2020 yılları arasından neyi doğru yaptı ve nerde hata yaptı?

Türkiye, 2000 yılından bu yana Amerikan ekonomisi rol modelli bir ilerleme gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri gelişim döneminde Dünya'nın en borçlu ülkelerinden birisiydi. Amerika, aldığı tüm borç stoğunu üretim, petrol, hammadde, sanayi ve savunma teknolojilerine yatırdı. Milyonlarca şirketi destekledi ve bu şirketlerin içinden Apple, Facebook gibi şirketler çıktı. Ürettiği ve yarattığı markaları Dünya'ya sattı. Peki biz nerede hata yaptık? Biz, aldığımız borçları ne yazık ki üretim ve hammaddeye değil yerel havalimanlarına, köprülere, yollara yatırdık. Marka yaratmak, girişimcileri desteklemek, üretim ve sanayide Dünya'ya açılmak yerine, yani pantolon satmak yerine önce kendi pantolonumuzdaki pisliği temizleyelim dedik. İşte mantık hatası burada başlıyor. Borç parayla tüketime yatırım yapılmaz! Ben sizden, 1 milyon TL borç alıp, 2 ev 1 araba alıp ben varlıklıyım desem, bu benim varlıklı olduğumu göstermez. Ben sizden 1 milyon TL borç alıp, bunu 2 milyon TL yapıp, size olan borcumu ödeyip, kalan paramla evimi ve arabamı alırsam, bu beni varlıklı yapar. İşte güzel Türkiyemizin trajikomik ekonomisi burada başlıyor. Aldık, aldık, aldık, harcadık, harcadık, yol yaptık, okul yaptık, son model telefonları, son model arabaları aldık, rezidanslar diktik, gıdaya, sağlığa, tüketime yatırım yaptık ve ne yazık ki tüm bunları borçla yaptık. Şimdi ise o borcu ödeme zamanı geldi. Yumurta kapıya dayandı. Şimdi verilenlerin geri alınması gerek. Vergilerin artması, zamların artması, yaşamak için alınan son model telefon ve arabaların satılması gerek. Üzücü değil mi?


Kesinlikle katılıyorum ülkemiz olarak üretim var gibi gozuksede tarim ve hayvancilik ülkemizin incisi olsada suan hicbirine bir yatirim goremiyorum cogu tarim ve hayvan yapanlar birakiyor cunku kardan cok zarar ediyorlar emeklerine degmiyor tanidigim cok akrabam birakti ve cogu meyve sebzeyi yurtdisindan ithal etmeye basladik kendi topraklarimiz elverisli iken... Uretim yapmamiz lazim.
 

 

TURKCLOUDS.COM | HOSTİNG, DOMAİN, RESELLER, SUNUCU | UYGUN FİYAT GARANTİSİ | 7/24 MÜŞTERİ DESTEĞİ

KDOGAN KDOGAN Burada 13 Yıl Kullanıcı
  • Üyelik 10.12.2011
  • Yaş/Cinsiyet 29 / E
  • Meslek Öğrenci
  • Konum Ankara
  • Ad Soyad K** D**
  • Mesajlar 1901
  • Beğeniler 837 / 757
  • Ticaret 131, (%99)
Lions hocam ekmeği zaten biz üretiyoruz. Buğdaydan tutup ekonomik durumu ne kadar sağlıklı konuşabiliriz? Buğdayı çiftçi ekiyor. Biz de her yıl tutup 120 dönüm buğday ekiyoruz. Lütfen konuya başka bir pencereden bakalım. Ekonomi mezunu olmanıza bir şey demiyorum ama yorum yapmadan da geçmek istemedim. Beni yanlış anlamayın, amacım sizi eleştirmek değil. Yalnızca yazdıklarınız ile ilgili bir yorum yapmak istedim.

Buğdayı sen üretiyorsan zaten buğdayı baz alarak ekonomi hesaplayamazsın. Ekonomide önemli olan dış piyasadır. İç piyasa oranı olarak buğdayın %350 artış göstermesi ciddi bir ekonomik sorundur. Buna iyimser yaklaşmamak gerekiyor.

Şimdi çeyrek altın 25 TL iken bugün nasıl oluyor da 460 TL üzeri oluyor? Altın rezervleri dünyada belirli oranlarda yer alıyor. Şimdi düşünün? İlla bir ekonomi yapacaksak buradan yapalım.

Bahsettiğiniz yıllarda bankacılık bu kadar gelişmemişti. Bugün insanların ev ve araba alabilmesinin tek sebebi krediler. Kredi borcu olmadan orta düzey gelirli ev sahibi olan bir aile tanımıyorum ben. Arabaların hepsi kredilerle alınıyor. İnsanlar o borçları yıllarca ödeyerek mal sahibi oluyor. O yıllarda konut kredisi sistemini bilen insan mı vardı? Bunlar sonradan gelişti ve yayıldı.

Bu süreçte dünya piyasası değişti. Teknoloji gelişti. Artık her evde ekstra masraflar var. Eskiden bilgisayar almasanız da olurdu. Şimdi her eve mecburi alınıyor. İnsan toplumsal bir varlık ve bu da ihtiyaç. İnternet bağlatmasanız da olurdu ama şu anda ihtiyaç ve mecburi. Eskiden internet paketiniz olmasa da olurdu şimdi ihtiyaç.

Bakın zaten 2000 TL'lik asgari ücretin, bugün bir ************* sınırsız 24mbit internet 100 TL iken 20'de 1 i internete, 40'da 1'i telefon faturasına gidiyor. Elektrik 100 lira üzeri geliyor. 4 kişilik bir aileye 200 TL elektrik faturası geliyor. Yani bu paranın 350 TL'si direkt gidiyor. Bunun suyu var? 100 lira su harcıyor 4 kişilik bir aile. Etti mi size 450 TL.

Gelin şimdi hesaplayalım. Sigara 15 TL, 500 TL de sigara verse 950 TL. Bu adam ev mi alsın araba mı alsın birikim mi yapsın çocuk mu okutsun, yoksa karnını mı doyursun?

Bu rakam şu anda 4000 TL bile olsa, bir eve 4000 TL bile girse o parayla ev geçindirilip çocuk okutulamaz ve birikim yapılamaz. Asgari ücret 2000 TL, evde anne ve baba asgari ücretle çalışsa dahi çocuk okutamaz. 2 çocuk okutmaya kalkışamazlar bile. İşte böyle geriliyoruz.

Siz ekmeğe göre hesaplamasanız iyi olur. Bugün 1 kola 1 sigara 21 lira tutuyor. Yani günde 1 kola 1 sigara alırsanız aç kalırsınız asgari ücretle. Hele bir de yol masrafınız varsa ve aylık alışveriş yapıyorsanız sadece karın tokluğuna çalışır durursunuz. Hiçbir sosyal aktiviteniz olmaz. Bahsettiğiniz yıllar farklı yıllardı.

O yıllarda şu an oluşan bir tüketim toplumu yoktu. Dünya çok değişti. Değişen dünyaya göre ekonomiyi göz önüne aldığınızda her şeyin yerle bir olmuş olduğunu göreceksiniz zaten.

15.000 TL kredi çekip 60 ayda 500 500 ödeyebiliyorsunuz sadece. Asgari ücret 2000 tl iken insanlar nasıl çıksın bu işin içinden. Rica ediyorum konuya bu şekilde eğilelim. Ekmekle değil.

Senin ülkenin ürettiğini zaten sen üretiyorsun. Dış piyasayı baz al, dünya ekonomisinde nerede olduğunu görürsün zaten.

Naçizane bir yorumdu, umarım kızmazsınız.
 

 

wmaraci
wmaraci

grey23 grey23 WebmasterTR Kullanıcı
  • Üyelik 02.04.2015
  • Yaş/Cinsiyet 28 / E
  • Meslek Google Adsense
  • Konum İstanbul Anadolu
  • Ad Soyad F** P**
  • Mesajlar 1037
  • Beğeniler 243 / 172
  • Ticaret 14, (%100)
Sigara içen biri olarak söylüyorum 50 lira olsa gücenmem akdenizdeki durum mağlum Türkiye son iki yılda savunma sanayine büyük yatırımlar yaparak hızlı bir refleks göstermeye çalışıyor çünkü büyük bir savaş kapıda gibi gözüküyor bunun nedeni Türkiyenin akdenizde geri adım atması söz konusu bile değil buradaki siyasi adım ülkemizin kaderini belirleyecek ....

Bunun için ekonomonin bu durumda olması gayet normal bu durumda bile herkesin kendi cebini düşünmesi çok acınası bir durum ....
 

 

Lions Lions WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 05.05.2017
  • Yaş/Cinsiyet 29 / E
  • Meslek Web-Developer
  • Konum İstanbul Avrupa
  • Ad Soyad M** K**
  • Mesajlar 1025
  • Beğeniler 366 / 534
  • Ticaret 5, (%100)
KDOGAN Estağfurullah ne kızması, elbette katılıyorum. Aynı pencereden bakıyoruz zaten, ben sadece spesifik bir örnek olarak ekmeği verdim. Elbette ataerkil bir toplum ve aile yapısı olarak ele alırsak asgari ücret oldukça düşük ve açlık sınırında. Ancak İstanbul ve Ankara dışındaki büyükşehir ve kırsal kentlerde, karı koca çalışan bir çiftin aylık geliri en azından 4.000 Türk Lirası. Bu da asgari yaşam şartlarını sağlamaları için gayet yeterli. Ha tabi ki lüksler için yeterli olamaz. Bir ev almak, bir araba almak, çocuğunu kreşe göndermek istese büyük zorluklar yaşar. Elbette yukarıdaki yorumumda ilk kısım biraz ironi odaklıdır. Ekonominin iyiliğinden dem vuranlara ithafen, sık sık tekrarlanan gelişim ve başarı örneklendirmelerine değindim. Pek tabi ikinci kısımda bahsettiğim gibi madalyonun öteki yüzü çok daha vahim.

Şu konuda yaşça büyükleri haklı bulmaktayım: Onların gençliğinde tüp, gaz, yağ, benzin, su, gıda, belediye, hastane kuyrukları vardı doğru. Araç sahibi olmak, uçakla seyahat etmek lükstü. Cep telefonu bir yana ankesörlü telefon ve renkli televizyon gibi pek çok teknolojik araç bile sadece belli kesimin sahip olabildiği cihazlardı. Belediyelerde dönen rüşvetin haddi hesabı yoktu. Elbette rüşvet halen var ancak büyük usta Kemal Sunal'ın filmlerinden hatırlarsınız, en basitinden bir veznede işinizi yaptırmak için bile araya bir şeyler sıkıştırmanız gerekirdi. Hastane ve sağlık sektörü ciddi anlamda yerlerdeydi. Askeri ve kamu personelleri ayrı, SSK ayrı, Bağkur ayrı eczanelere arıyor, ilaç ve tedavi hizmetleri çok kısıtlı imkanlarla sağlanıyordu.

Tüm bunların yanı sıra 20 yıl içerisinde öğrenci yurt ve burslarındaki gelişmeler, ulaşım ve ''teknolojik tüketim'' alanındaki yatırımlar bi hayli büyüdü. Sağlık, gıda, kamu sektörlerinde de geçmiş yıllara oranla ciddi sıçramalar gerçekleşti. Bil hassa 2007-2008 yıllarına kadar yapılan yatırım ve projeler, gerçekten tüketim için oldukça faydalıydı. Buraya kadar yazdıklarımı yiğidi öldür, hakkını yeme fikriyle yazıyorum. Ayrıca bu saydığım katkılar, bir lütuf değil zaten sosyal devlet anlayışının yapması gereken sorumluluklar.

Şu anda sizin de bahsetmiş olduğunuz mevcut zamlar ve ekonomik sıkıntının temel sebebi, yukarıda bahsettiğim tüketim odaklı yatırımların sonucudur. Vatandaşa bir noktaya kadar kolaylık ve imkanlar sağlandı ancak bunlar borçla sağlandı. Şimdiyse ne o borcu ödeyebiliyoruz, ne özelleştirecek büyük kurumumuz kaldı. Haliyle vergileri ve zamları arttırıyor, para basıyor, Türk Lirasına değer kaybettiriyor ve adım adım çöküşün eşiğine yaklaşıyoruz.
KDOGAN

kişi bu mesajı beğendi.

EchoBilisim EchoBilisim WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 10.10.2015
  • Yaş/Cinsiyet 38 / E
  • Meslek Doğalgaz
  • Konum İstanbul Avrupa
  • Ad Soyad N** B**
  • Mesajlar 563
  • Beğeniler 139 / 141
  • Ticaret 2, (%100)
Geçenlerde akaryakıta indirim yaptılar ondan sonra 3 sefer zam yaptılar millete indirim yaptık sevinin sevincin ardından fazla tepki göstermezler diyip ondam sonra kaç sefer zam yaptılar ama millet 50 tl lik alıyor onlarda sorun yok insanlar böyle sustukça daha çok zamlar gelir yabancı bir ülkede akaryakıya zam geldi diye ülkeyi yıktılar ( biz yıkın demiyoruz ancak sustukça daha çok zam gelir )
 

 

Rhost.com.tr EchoBilisim.com AnlıkHaber.com.tr webmasterturkiye.com

Browland Browland WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 13.02.2017
  • Yaş/Cinsiyet 41 / E
  • Meslek Melaturji ve Malzeme Mühendisi
  • Konum Çanakkale
  • Ad Soyad Ö** Ş**
  • Mesajlar 1154
  • Beğeniler 747 / 748
  • Ticaret 3, (%100)

Lions adlı üyeden alıntı

Bir ekonomi mezunu olarak şu ayrıntıyı belirtmek isterim. 20 yıl öncesine kıyasla alım gücünün arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse 20 yıl önce ekmek fiyatı 50 kuruş (eski parayla 500.000 lira) iken şu anda ekmeğin fiyatı 1,75 TL. Yani ortalama %350 artış göstermiş.

Asgari ücret bandına baktığımızda ise 2000 yılında 109 TL (eski parayla 109 milyon tl) iken şu anda 2020 TL. Asgari ücret ortalaması ise %2000 kadar artış göstermiş.

Peki bir de enflasyona bakalım. 2000 yılına kadar %30-%90 bandında seyreden yıllık enflasyon rakamları 2000 yılından 2017 yılına kadar %5-%15 aralığında artış göstermiştir. Peki tüm bu tabloyu bir başarı olarak görebilir miyiz?

Eğer sadece bu tabloya bakarsak evet, bu bir başarıdır. Peki ülkemizde bu başarıyı neye borçluyuz? Her şehirde üniversiteler, hastaneler, havalimanları, yollar, köprüler yapıldı doğru. Bundan 20 yıl önce uçağa binmek sadece zenginlere özel bir lüksken bugün kimi zaman otobüs biletlerinden bile ucuza uçak bileti bulunabiliyor. Asgari ücret, İstanbul ve Ankara için düşük olsa da diğer büyükşehir ve kırsal şehirlerde geçimi çok rahat sağlayabiliyor. Onca vergiye rağmen araba ve gayrımenkul satışları binlerce kat arttı, herkesin elinde son model, binlerce liralık cep telefonları var. Ne güzel değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.

2000 yılında IMF'e olan borç 23 milyar dolar iken günümüzde bu borç sıfırlandı. Peki dış borç? 2000 yılında kamu ve özel sektöre ait toplam dış borç 118 milyar dolar iken günümüzde bu miktar 550 milyar doları geçmiştir. Peki bunca borcu Türkiye nasıl ödüyor? Elbette elinde avucunda ne varsa özelleştirip, satarak ve vergileri arttırarak. Halka para kalmayınca ne yapılıyor? Para basılıyor. Para basıldıkça Türk Lirası'nın arzı arttığı için değeri yani doğal olarak alım gücü zayıflıyor.

Peki Türkiye 2000-2020 yılları arasından neyi doğru yaptı ve nerde hata yaptı?

Türkiye, 2000 yılından bu yana Amerikan ekonomisi rol modelli bir ilerleme gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri gelişim döneminde Dünya'nın en borçlu ülkelerinden birisiydi. Amerika, aldığı tüm borç stoğunu üretim, petrol, hammadde, sanayi ve savunma teknolojilerine yatırdı. Milyonlarca şirketi destekledi ve bu şirketlerin içinden Apple, Facebook gibi şirketler çıktı. Ürettiği ve yarattığı markaları Dünya'ya sattı. Peki biz nerede hata yaptık? Biz, aldığımız borçları ne yazık ki üretim ve hammaddeye değil yerel havalimanlarına, köprülere, yollara yatırdık. Marka yaratmak, girişimcileri desteklemek, üretim ve sanayide Dünya'ya açılmak yerine, yani pantolon satmak yerine önce kendi pantolonumuzdaki pisliği temizleyelim dedik. İşte mantık hatası burada başlıyor. Borç parayla tüketime yatırım yapılmaz! Ben sizden, 1 milyon TL borç alıp, 2 ev 1 araba alıp ben varlıklıyım desem, bu benim varlıklı olduğumu göstermez. Ben sizden 1 milyon TL borç alıp, bunu 2 milyon TL yapıp, size olan borcumu ödeyip, kalan paramla evimi ve arabamı alırsam, bu beni varlıklı yapar. İşte güzel Türkiyemizin trajikomik ekonomisi burada başlıyor. Aldık, aldık, aldık, harcadık, harcadık, yol yaptık, okul yaptık, son model telefonları, son model arabaları aldık, rezidanslar diktik, gıdaya, sağlığa, tüketime yatırım yaptık ve ne yazık ki tüm bunları borçla yaptık. Şimdi ise o borcu ödeme zamanı geldi. Yumurta kapıya dayandı. Şimdi verilenlerin geri alınması gerek. Vergilerin artması, zamların artması, yaşamak için alınan son model telefon ve arabaların satılması gerek. Üzücü değil mi?

Siz o diplomayı çöpe atın.

Alım gücümüz artmadı, tek kalem üzerinden hesap yapıyorsanız onca okulu boşa okumuşsunuz.
Atıyorum hesaplamayı siz yaparsınız artık
Ekmek 350
Et 200
Alkol 300
Yem 300
Sebze 200
İlaç 500

Gibi bütün alım kalemlerini yazın 2k artış gösteren asgari ücret ile günümüzde ve geçmişte aynı ürünlerden ne kadar alınıyor bir sepette inceleyin.

Örneğin
1kg et
2 ekmek
10 yumurta
5 makarna
1k mercimek
1k bulgur
Gibi bir sepet oluşturun, hangisi daha yüksek olacak, asgari ücret mi, sepet fiyatı mı

Sınavlarıda bu şekilde geçtiyseniz, ekonomimiz sizin mantıktaki kişilere kalmaz (malesef daha kötü insanlar yönetiyor) umarım.

Edit 2: ilk paragraf sonrası söyledikleriniz doğru olsada ilk paragraf sizi okulda bırakacak kadar önemlidie.
 

 

osidosi osidosi WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 29.06.2018
  • Yaş/Cinsiyet 28 / E
  • Meslek .
  • Konum Adana
  • Ad Soyad O** Y**
  • Mesajlar 942
  • Beğeniler 5 / 362
  • Ticaret 0, (%0)

Lions adlı üyeden alıntı

Bir ekonomi mezunu olarak şu ayrıntıyı belirtmek isterim. 20 yıl öncesine kıyasla alım gücünün arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse 20 yıl önce ekmek fiyatı 50 kuruş (eski parayla 500.000 lira) iken şu anda ekmeğin fiyatı 1,75 TL. Yani ortalama %350 artış göstermiş.

Asgari ücret bandına baktığımızda ise 2000 yılında 109 TL (eski parayla 109 milyon tl) iken şu anda 2020 TL. Asgari ücret ortalaması ise %2000 kadar artış göstermiş.

Peki bir de enflasyona bakalım. 2000 yılına kadar %30-%90 bandında seyreden yıllık enflasyon rakamları 2000 yılından 2017 yılına kadar %5-%15 aralığında artış göstermiştir. Peki tüm bu tabloyu bir başarı olarak görebilir miyiz?

Eğer sadece bu tabloya bakarsak evet, bu bir başarıdır. Peki ülkemizde bu başarıyı neye borçluyuz? Her şehirde üniversiteler, hastaneler, havalimanları, yollar, köprüler yapıldı doğru. Bundan 20 yıl önce uçağa binmek sadece zenginlere özel bir lüksken bugün kimi zaman otobüs biletlerinden bile ucuza uçak bileti bulunabiliyor. Asgari ücret, İstanbul ve Ankara için düşük olsa da diğer büyükşehir ve kırsal şehirlerde geçimi çok rahat sağlayabiliyor. Onca vergiye rağmen araba ve gayrımenkul satışları binlerce kat arttı, herkesin elinde son model, binlerce liralık cep telefonları var. Ne güzel değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.

2000 yılında IMF'e olan borç 23 milyar dolar iken günümüzde bu borç sıfırlandı. Peki dış borç? 2000 yılında kamu ve özel sektöre ait toplam dış borç 118 milyar dolar iken günümüzde bu miktar 550 milyar doları geçmiştir. Peki bunca borcu Türkiye nasıl ödüyor? Elbette elinde avucunda ne varsa özelleştirip, satarak ve vergileri arttırarak. Halka para kalmayınca ne yapılıyor? Para basılıyor. Para basıldıkça Türk Lirası'nın arzı arttığı için değeri yani doğal olarak alım gücü zayıflıyor.

Peki Türkiye 2000-2020 yılları arasından neyi doğru yaptı ve nerde hata yaptı?

Türkiye, 2000 yılından bu yana Amerikan ekonomisi rol modelli bir ilerleme gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri gelişim döneminde Dünya'nın en borçlu ülkelerinden birisiydi. Amerika, aldığı tüm borç stoğunu üretim, petrol, hammadde, sanayi ve savunma teknolojilerine yatırdı. Milyonlarca şirketi destekledi ve bu şirketlerin içinden Apple, Facebook gibi şirketler çıktı. Ürettiği ve yarattığı markaları Dünya'ya sattı. Peki biz nerede hata yaptık? Biz, aldığımız borçları ne yazık ki üretim ve hammaddeye değil yerel havalimanlarına, köprülere, yollara yatırdık. Marka yaratmak, girişimcileri desteklemek, üretim ve sanayide Dünya'ya açılmak yerine, yani pantolon satmak yerine önce kendi pantolonumuzdaki pisliği temizleyelim dedik. İşte mantık hatası burada başlıyor. Borç parayla tüketime yatırım yapılmaz! Ben sizden, 1 milyon TL borç alıp, 2 ev 1 araba alıp ben varlıklıyım desem, bu benim varlıklı olduğumu göstermez. Ben sizden 1 milyon TL borç alıp, bunu 2 milyon TL yapıp, size olan borcumu ödeyip, kalan paramla evimi ve arabamı alırsam, bu beni varlıklı yapar. İşte güzel Türkiyemizin trajikomik ekonomisi burada başlıyor. Aldık, aldık, aldık, harcadık, harcadık, yol yaptık, okul yaptık, son model telefonları, son model arabaları aldık, rezidanslar diktik, gıdaya, sağlığa, tüketime yatırım yaptık ve ne yazık ki tüm bunları borçla yaptık. Şimdi ise o borcu ödeme zamanı geldi. Yumurta kapıya dayandı. Şimdi verilenlerin geri alınması gerek. Vergilerin artması, zamların artması, yaşamak için alınan son model telefon ve arabaların satılması gerek. Üzücü değil mi?


Bir ekonomi mezunu olarakmış.. 20 yıl önce adam akilli cep telefonu varmış gibi, şuan herkesin elinde telefon var diyor. 20 yıl önceki teknolojik hal ile suani kıyaslayıp, bak herkes uçağa biniyür falan yazıyor. Hayır kimde o son model araba? Sende varsa satarsın. Ben de yok inan.

Egitimin hali oradayken o diplomanın da yazdırdığı anca bu olur.
 

 

Lions Lions WM Aracı Kullanıcı
  • Üyelik 05.05.2017
  • Yaş/Cinsiyet 29 / E
  • Meslek Web-Developer
  • Konum İstanbul Avrupa
  • Ad Soyad M** K**
  • Mesajlar 1025
  • Beğeniler 366 / 534
  • Ticaret 5, (%100)
Browland , osidosi

Yaptığım yorumun ilk parafında ekonominin bu yönlü gelişimini başarı olarak gören ve övünenlere ironi niteliğinde yazıp eleştirimi ve yorumumu devamında yaptım. Ancak görüyorum ki bu tartışmaya beyinlerinizi bırakarak gelmişsiniz dostlarım. Sağın gerisini anlıyorsun da solun yobazı hiç çekilmiyor.
 

 

Site Ayarları
  • Tema Seçeneği
  • Site Sesleri
  • Bildirimler
  • Özel Mesaj Al