O zaman korkmaya değer bir şey de yoktur. Bunu sana daha basit bir mantıkla anlatayım, ne demek istediğimi anlarsın.
Şu anda ben bu mesajı yazarken saat 22:54. Şu saatten itibaren kaç saat daha uykuya dayanabilirim? Kaç saat daha uykusuz durabilirim? Çok değil, uyku geldiği anda karşı koyulamaz bir şekilde uyuyacağım.
Peki uyumaktan korkuyor muyum? Ya da korkuyor musun? Psikolojik bir sorun olmadığında uyumaktan korkarsan sana gülerler. Peki uykudayken dünyaya dair herhangi bir endişen, herhangi bir şikayetin oluyor mu? "Öff zaman geçmiyor be!" diyor musun? Demiyorsun! Hiç sebebini düşündün mü? İşte burada "bilinç" denilen kavram ortaya giriyor.
Dinler ölümden sonra yaşamı kastederken, sahip olduğun bilinci öldükten sonra da kullanabileceğini fakat yepyeni bedende kullanabileceğini söyler. Yani bedeninin yok olacağını ama bilincinin tanrı katında ebediyyen baki kalacağını, yaptığın davranışların, öğrendiğin şeylerin asla yokolmayacağını söyler.
Dinlerde ölümü uykudan ayıran temel faktör budur. Tanrının senin bilincini ebediyyen koruyacağı inancıdır. Eğer senin de söylediğin gibi, eğer ortada kavuşacağın bir şey yoksa, bu durumda evrenin ölümlü olması gibi senin bilincin de ölümlüdür. Sen öldüğün an tıpkı bu gece uykuya dalmış gibi uykuya dalacak ve bir daha asla bilincin olmayacak. Diğer bir deyişle; yok olacaksın. Herhangi bir endişen, herhangi bir korkun, herhangi bir sıkıntın olmayacak çünkü bunların hepsi bilincin bir ürünü ve eğer senin bilincini koruyacak bir varlık yoksa, seni ölümden sonra bir yaşam beklemiyorsa tıpkı uykuda olduğun gibi hiç uyanmaksızın uyuyacaksın.
Korkman gereken şey "Ya tanrı, cennet, cehennem yoksa?" sorusu değil, "Ya inandığım din, inandığım tanrı doğru olan değilse?" sorusu olmalı. Çünkü ebedi pişmanlık, ebediyyen varolacak endişe, ebediyyen varolacak korku burada başlayacak.
Umarım aklındaki soruları cevaplandırabilmişimdir.