Evet evet, bütün dünya insanlığı olarak bir tüketim toplumu içerisinde yaşıyoruz. Madem bütün insanların çoğunlukla tek yaptığı şey tüketmek, neden biz de ayak uydurmayalım? Neden üretelim ve bunu dünyanın çeşitli yerlerindeki diğer insanlara sunmaya çalışalım? İhracat niçin her birimiz açısından büyük bir öneme sahiptir?
Öncelikle baştan anlaşalım olur mu? Üretmek illa eline çekicini alıp demir bükmek ya da iğne ipliğe sarılıp nakış yapmak değil. Bununla birlikte ihracat da tırları doldurup Avrupa’ya yollamaktan ibaret bir başlık değil. Üretirken ve ihraç ederken günümüzde ilerlenebilecek pek çok yol bulunmakta. Örneğin bir kitap yazarı olarak dünya çapında ün salmak ve okunmak da bir ihracat yolu ve başarılı bir üretim modelidir. Keza yabancı ülkelere internet üzerinden kurslar vermek, içerikler üretmek ve elbette ürünler satmak da öyle.
Herkes mi tüketiyor?
Evet, üzerinde yaşayan kalabalık güruhlar için bu genellemeyi yapmak mümkün. Ancak biraz özele indiğimizde görebiliyoruz ki bazı insanlar tükettikleri kaynaklardan çok daha fazlasını kendi ve ülkelerinin çıkarı için üreterek yerine koyabiliyorlar. Özellikle batılı ülkelerde kurulan üretim bantları tüketici olan çoğunluğa yüz yıldan uzun süredir ürünler sunmakta. Bu yüzden biraz dikkatli bakacak olursak ve detaylı incelersek bu alt başlıkta sorduğumuz soruya cevap verebiliriz. Hayır, çoğunluk tüketse de bazıları üretiyor.
Popüler E-Ticaret Sitesi Markafoni Kapanıyor!
“Her alışveriş bir aşk” sloganıyla 2008 yılında e-ticaret dünyasına adım atan popüler e-ticaret sitesi Markafoni, 30 Haziran 2017 itibariyle tüm servislerini sonlandırıp, kepengi indiren servisler arasında yer alacak. Markafoni...
İhraç Etmemek, Sonradan Sömürge Olmaya Neden Olabilir
Diğer bir yandan bazı toplumlarda tüketmek öylesine bir alışkanlık haline geliyor ki, birkaç çeyrek önce güçlü anılan ülkeleri bugün çok zor durumlarda görebiliyoruz. Bunun nedeni toplumun tüketim alışkanlıklarında değişiklikler ve dünyanın taleplerine arz vermekle ilgilenmemesi diyebiliriz.
Coğrafi keşifler ve sonraki dönemlerde sömürgelerin asıl amacı bölgenin kaynaklarından faydalanarak, bölgenin insanlarını üretimden mahrum ancak onlara sunulan ürünlerin de doğrudan müşterisi bir hâle getirmekti. Afrika, Güney Amerika ve Asya’da pek çok insanın canı bu yüzden uzun zamandır yanıyor ve bugün dahi ülkelerin kendilerini düştükleri durumdan çıkarmaları çok zor görülüyor.
Diğer yandan ülkemizin de dâhil olduğu bazı toplumlarınsa bu sömürgelik durumuna hiçbir silah zoru olmadan girdiklerini görebiliyoruz. Üçüncü dünya ülkelerine uygulanan sömürge yöntemleri, çoğu insan için doğal olarak gelişiyor. Bu korkunç, zira bataklığın en sosyokültürel ve ekonomik örneğinden bahsediyoruz, buradan geri dönmek imkânsıza yakın. Daha fazla batmamanın yoluysa üretmekten ve bunu dışarıya pazarlamaktan geçiyor. Tüketimi halk olarak bilinçli bir şekilde kısıtlayabiliriz ancak devlet regülasyonlarıyla ithalatın önüne geçmek de pek mantıklı değil.
Döngüyü Tamamlamak Boynumuzun Borcu
Ayrıca insani olarak da ihracat bir sorumluluk, bunun bilincinde olmak önemli. Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar ücretli bir şekilde ürünlerini bizimle paylaşıyor. Biz de bu coğrafyadaki ürünleri onlara pazarlayarak döngümüzü tamamlamalıyız değil mi? Bu felsefe başlangıçta mantıksız gelebilir ancak dışarıya yalnızca para ulaştırıyor olmak hem para için dezavantaj oluşturuyor hem de insanlık ile olan bağlarımızın zayıflamasına da neden oluyor. Örnek vermek gerekirse lüks yaşantılarıyla tanınan petrol zengini ülkeler dahi bugün yüksek ölçüde yatırımlar yaparak üretim güçlerini ellerine almaya çalışmaktadır.
Eğer bu felsefeyi, ülkemizden bir anlatıyla kavramak isterseniz Başka Bir Şey belgesel serisini mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Yorumlarda ihracat, ithalat ve üretim kavramlarıyla ilgili görüşlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.