Ah ah, bir zamanlar ‘Kişisel Gelişim’ türünde içerik üretmemek gibi kesin çizgiler benimsemiş bir yazardım. Başlığın ardından ikna edici olur mu bilmiyorum ama hâlâ öyleyim. Gerçekten. Kendimle ilgili aşmaya çalıştığım bir durumu, siz değerli okurlarımla da paylaşmak istedim o kadar.
Tembellik aslında iş hayatlarımızdaki en büyük tehditlerden birisidir. Zira çoğumuz yaratıcılık gerektiren işlerde çalışıyoruz ve çözümler üretmek, fikirler geliştirmek gelir kaynağımızı oluşturuyor. Dahası başarımız da yine bu yaratıcı süreçlerle ve düzenli çalışmayla doğrudan bağlantılı diyebiliriz. Tembellik tüm bunlardan bizi alıkoyabiliyor ve çok vakit kaybetmemize sebep olabiliyor. Bu nedenle geleceğimizle ilgili ciddi anlamda tehlikeli bir sorun olan tembellikle mücadele edebilmemiz lazım. Ayrıca bu yazıda konunun beslenmeyle alakalı kısmına değineceğiz ancak durum elbette bununla da sınırlı değil. Kimi zaman psikolojimiz ve günlük hayatta zihnimizin yaşadığı sorunlar tembelliğe sebep olabiliyorken, kimi zaman sorun yalnızca hava durumunun normalde biraz daha sıcak ya da soğuk olmasıyla ilgili olabiliyor. Bazen de ‘zaman’ gelmemiş oluyor ve çalışmamak için, yaratıcı olmamak için mutlaka bir bahane bulabiliyoruz. İşte bu yazıda bahanelerden birisini ortadan kaldırmak ana hedefimiz. Dilerseniz başlayalım.
Şişkinlik Gerçek Bir Sorun
Bir yemeğin şişkinlik yapması, aslında o yemeği çok yemiş olmamızla bağlantılı. Bunu zaten bildiğinizi düşündüğüm için üzerinde durmuyorum. Bir yemeği çok yediğimizde vücudumuz sindirim işlemi için bizden zaman istiyor ve vücudumuza yüklediğimiz enerji, evrimsel getirilerle birlikte vücudumuzun halsizliğini de beraberinde getiriyor. Yani ‘tembellik’ aslında, bu noktada ‘halsizlik’ nedeniyle yaşanıyor. Öğünlerden tam olarak doymadan kalkmak diyetisyenlerin önemli tavsiyelerinden birisi, elbette benim böyle bir diplomam yok ve size nasıl davranmanız gerektiğini söyleyecek konumda değilim. Ancak kabul edelim, vücudumuza verdiğimiz zararla yaşadığımız o küçük haz, daha sonrasında işimizi olumsuz etkileyerek psikolojimize de sağladığı faydayı geri götürüyor. Bunu aşmak da hiç zor değil, kaşığı elimizden birkaç lokma önce bırakabiliriz değil mi?
Diğer bir yandan gün içerisinde birçoğumuzun verimli çalışabildiği belirli saat aralıkları vardır. Bu saat aralıklarını da öğün saatlerimizden yeterince uzaklaştırmamızın faydasını göreceğimiz pek de sır sayılmaz. Çalışırken ne o halsiz sindirim evresinde olalım, ne de aç bir şekilde yemeğimizin hayalini kurarak çalışalım. İkisinin arasını bulmaya odaklanalım ve kendimizce bir sistem oluşturalım. Çoğu şirket elemanları bunu iki ayrı aralıkta başarabilsinler diyerek öğlen molalı bir sistem yürütüyor, eğer sizin için doğru olan buysa uygulayabilirsiniz elbette.
Bu bağlamda, acıkmamızı erteleyecek yollardan da faydalanabiliriz. Tabii bu noktada sizlere sağlığınızı olumsuz etkileyecek bol şekerli ürünler önermeyeceğim. Ancak bir filtre kahve, doyurucu olmasa da öğününüzü ertelemenizde yardımcı olabilir. Ayrıca hafif bir şekilde çiğ ve kuru yemişlerle de destekleyebilirsiniz. Merak etmeyin, sadece kocaman öğünlerle hayatta kalmıyoruz. Buna benzer sistemlere kendinizi alıştırdığınızda siz de bunu fark edeceksiniz zaten.
Yemek sisteminizin üretkenliğinizi etkilediğini düşünüyor musunuz? Peki, bununla nasıl mücadele ediyorsunuz? Yorumlarda görüşelim.