Feminizm, Latince "kadın" anlamına gelen "femina" kelimesinden türemiştir. Bu ideolojinin temel amacı, hayatın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlamaktır. Yani sanılanın aksine feminizm yalnızca kadınları ilgilendirmez veya yalnızca onların haklarını savunmaz. Fakat erkek egemen dünyanın bir getirisi olarak feminizm, zamanla kadınların toplumdaki görünürlüğünü artırmaya ve yaşam şartlarını iyileştirmeye yönelmiştir.
Feminizmin haklılığını savunan ve bu ideolojinin gerekliliklerini yerine getirmek için uğraşan kişiler "feminist" olarak adlandırılır.
Feminizm kavramının tarihi Aydınlanma Çağı'na kadar uzanır. Dönemin ünlü düşünürlerinden olan Lady Marry Montagu ve Marquis de Condorcet; kadınların eğitim hakkını savunarak feminizmin temellerini atmıştır. Kavramı ilk kez kullanan isim ise bir sosyal filozof olan Charles Fourier’dır. Fourier, toplumsal gelişmenin özgür kadınlar ile sağlanabileceğini savunmuştur.
Feminizmin erkeklerle hiçbir derdi yoktur. Zira günümüzde kadın feministler kadar erkek feministler de vardır. Ama ataerkil toplum düzenine karşı bir direniş niteliği taşır.
Bir işi "adamakıllı" yapmak, "kız gibi" ağlamak, "erkek sözü" vermek günlük hayatta sıkça kullandığımız bazı kalıplardır. Yalnızca bu sözlere bakmak bile sosyal hayatta kadın-erkek arasında ciddi farklılıklar olduğunu görebilmemiz için yeterlidir. Feminizm; kadın veya erkekten herhangi birini aşağılarken bir diğerini yücelten bu söz kalıplarının -her ne kadar dilimize yerleşmiş olsalar da- karşısındadır.
Feministler, adil ve eşit bir dünya yaratmak için savaş vermeye ve tabuları yıkmaya devam etmektedirler.